Her şeyi planlamak zorundayım.
 - I have to plan everything.
Evlilik teklif etmeden önce düğün planlamak arabayı atın önüne koymaktır.
 - Planning the wedding before proposing is putting the cart before the horse.
Ben çok fazla plan yapmaktan hoşlanmam.
 - I don't like to plan too much.
Plan yapmak için başarısız oluyorsan, başarısız olmak için planlıyorsun.
 - If you fail to plan, you plan to fail.
Yeni plan hakkında seninle aynı düşüncede değilim.
 - I can't agree with you with regard to the new plan.
Sigara içerken planı tasarladım.
 - I conceived of the plan while I was smoking.
Tüm Amerikan işçilerinin yaklaşık yarısının iş yeri emeklilik tasarruf planına girişleri yok.
 - About half of all American workers do not have access to workplace retirement savings plan.
Biz onun yeni bir yol yapma planına karşı çıktık.
 - We opposed his plan to build a new road.
Müttefik askeri liderler Japon planını yenmek için bir yol buldu.
 - Allied military leaders found a way to defeat the Japanese plan.
Tom için bir parti tertip ettim.
 - I planned a party for Tom.
Tom'un o proje üzerinde çok fazla zaman harcamayı planladığından şüpheliyim.
 - I doubt that Tom planned to spend so much time on that project.
Projeyi sorunsuz olarak daha ileriye götürmek için, biz planı birkaç kez revize ettik.
 - In order to progress the project smoothly, we have revised the plan several times.