Tom şikâyet etmekten başka bir şey yapmaz.
- Tom does nothing but complain.
Tom şikâyet etmekten başka bir şey yapmadı.
- Tom did nothing but complain.
Tom biraz bozulmuş sığır eti yediği için öldü.
- Tom died because he had eaten some contaminated beef.
Afrika Avrupa'ya sığır eti ihraç ediyor.
- Africa is exporting beef to Europe.
Yakınmak bu durumu çözmeyecek.
- Complaining won't remedy the situation.
Sami her şey hakkında yakınmaktan hoşlanır.
- Sami likes to complain about everything.
Böyle iyi insanlara karşı şikâyetçi olmak zor.
- It's hard to complain against such good people.
Tom işinden şikayetçi olmaktan başka hiçbir şey yapmadı.
- Tom did nothing but complain about his job.
Şikayette bulunmak istiyorum.
- I'd like to file a complaint.
Bir şikayette bulunmak istiyorum.
- I wish to make a complaint.
Tom'la ilgili şikayetim yok.
- I have no beef with Tom.
Tom sırt ağrısından yakındı.
- Tom complained that his back hurt.
O her zaman öğretmeninden yakınır.
- She always complains of her teacher.
Mary sızlanmaksızın her şeyi kabul etti.
- Mary accepted everything without complaining.
Her zaman şikâyet ediyorsun.
- You are always complaining.
Onun sürekli şikâyet konuşması beni sinirlendirdi.
- Her constant complaining speech irritated me.
Tom'la ilgili şikayetim yok.
- I have no beef with Tom.
Karısı hakkında şikâyet etmeden asla benimle görüşmez.
- He never sees me without complaining about his wife.
Niçin onların şikâyet ettikleri sadece benim? Onlar sadece beni örnek veriyorlar ve beni bir günah keçisi olarak kullanıyorlar.
- Why am I the only one they complain of? They're just making an example out of me and using me as a scapegoat.
Joe was always complaining about the video game.
... They complain. ...
... She didn't complain. That's not what you did in that generation. And this is one of ...