O, şikâyet etmekten başka bir şey yapmaz.
- She does nothing but complain.
Onlar şikâyet etmekten başka bir şey yapmıyorlar.
- They do nothing but complain.
Dört yaşındaki Amerikalı turist, aslında, Sichuan eyaletinin ünlü mayhoş mutfağına rağmen tamamen baharatlı sığır etinden yapılmamış olduğunu farkettiği için hayal kırıklığına uğradı.
- A four-year-old American tourist was disappointed to realize that, in fact, the Sichuan province is not entirely made of spicy beef, in spite of its famously piquant cuisine.
Afrika Avrupa'ya sığır eti ihraç ediyor.
- Africa is exporting beef to Europe.
Sami her şey hakkında yakınmaktan hoşlanır.
- Sami likes to complain about everything.
Yakınmak için hiçbir nedeni yok.
- He has nothing to complain about.
Tom işinden şikayetçi olmaktan başka hiçbir şey yapmadı.
- Tom did nothing but complain about his job.
Şikayetçi olmak istiyorum.
- I'd like to file a complaint.
Tom yazılı olarak şikâyette bulunmak istiyor.
- Tom wants to file a complaint.
Şikayette bulunmak istiyorum.
- I'd like to file a complaint.
Tom'la ilgili şikayetim yok.
- I have no beef with Tom.
O, bir baş ağrısından yakındı.
- She complained of a headache.
Tom Mary'nin ona asla yardım etmemesinden yakındı.
- Tom complained that Mary never helped him.
Mary sızlanmaksızın her şeyi kabul etti.
- Mary accepted everything without complaining.
Her zaman şikâyet ediyorsun.
- You are always complaining.
Karısı hakkında şikâyet etmeden asla benimle görüşmez.
- He never sees me without complaining about his wife.
Tom'la ilgili şikayetim yok.
- I have no beef with Tom.
Karısı hakkında şikâyet etmeden asla benimle görüşmez.
- He never sees me without complaining about his wife.
Onlar şikâyet etmekten başka bir şey yapmıyorlar.
- They do nothing but complain.
Joe was always complaining about the video game.
... They will complain because their property, their ...
... She didn't complain. That's not what you did in that generation. And this is one of ...