The only goal of the final match was scored by Andrés Iniesta.
 - Final maçındaki tek gol Andrés Iniesta tarafından atıldı.
This sentence has only one language.
 - Bu cümlenin, sadece tek bir dili var.
One, three, and five are odd numbers.
 - Bir, üç ve beş tek sayılardır.
I called his office again and again, but no one answered.
 - Onun bürosunu tekrar tekrar aradım fakat kimse cevap vermedi.
I don't have a single enemy.
 - Benim tek bir düşmanım yok.
Get both a phone and internet access in a single package!
 - Tek bir pakette hem bir telefon hem de bir internet erişimi alın!
Being an only child, he was the sole heir.
 - Tek çocuk olduğu için, o tek varisti.
She was my sole source of happiness.
 - Tek mutluluk kaynağım oldu.
His technique was unique and absolutely amazing.
 - Tekniği eşsiz ve kesinlikle muhteşemdi.
His technique was unique and absolutely amazing.
 - Onun tekniği eşsiz ve kesinlikle şaşırtıcıydı.
Tapirs are odd-toed ungulates.
 - Tapirler tek toynaklıdır.
Mary does not like odd numbers.
 - Mary tek sayılardan hoşlanmaz.
She likes to walk alone.
 - O tek başına yürümeyi sever.
She is used to living alone.
 - Tek başına yaşıyordu.
She leads a solitary life in a remote area of Scotland.
 - O, İskoçya'nın uzak bir bölgesinde tek başına bir hayat sürüyor.
There are no wheels on this suitcase.
 - Bu bavulda tekerlekler yok.
I can't carry this suitcase by myself.
 - Bu valizi tek başıma taşıyamam.
He flatly turned down our request.
 - Teklifimizi açıkca geri çevirdi.
The rear tire of my bicycle is flat.
 - Bisikletimin arka tekerleği patlak.
History is merely repeating itself.
 - Tarih sadece kendini tekrarlıyor.
This is the one and only thing he can do. He can't do anything else.
 - Bu onun yapabileceği tek şey. Başka bir şey yapamaz.
Tom's pissed off because he's not the one and only.
 - Tom tek olmadığından dolayı sinirli.
All you have to do is to write your name and address here.
 - Yapman gereken tek şey buraya adını ve adresini yazmak.
To form the plural in Esperanto, add a j to the singular.
 - Esperantoda çoğul oluşturmak için tekil isme j ekle.
Tom's only companion is his dog.
 - Tom'un tek arkadaşı onun köpeğidir.
Sami's only companion was his dog.
 - Sami'nin tek arkadaşı onun köpeğiydi.
I'd like to break this 100 dollar bill into four 20 dollar bills and twenty singles.
 - Ben bu 100 dolarlık banknotu, dört tane 20 dolarlık banknot ve yirmi tane tekliğe bozmak istiyorum.
Individual atoms can combine with other atoms to form molecules.
 - Tekil atomlar, molekülleri oluşturmak için diğer atomlarla birleşebilirler.
Postal services are a government monopoly.
 - Posta hizmetleri devlet tekelindedir.
He was opposed to monopolies.
 - O, tekellere karşıydı.
A unicycle has only one wheel.
 - Tek tekerlekli bir bisikletin sadece bir tekeri vardır.
A unicycle has one wheel.
 - Tek tekerli bisikletin tek tekeri vardır.
Lindbergh's solo nonstop transatlantic flight was a remarkable accomplishment.
 - Lindbergh'in tek başına sürekli transatlantik uçuşu kayda değer bir başarıydı.
Now that my only colleague has retired, I'm flying solo.
 - Benim tek meslektaşım emekliye ayrıldığından, ben yalnız uçuyorum.
Tom's pissed off because he's not the one and only.
 - Tom tek olmadığından dolayı sinirli.
Tom claims one and only one god exists.
 - Tom tek ve sadece tek bir tanrı olduğunu iddia eder.
All you have to do is to cultivate the ability to put yourself in the other fellow's place.
 - Tek yapmanız gereken, kendinizi diğer arkadaşın yerine koyma yeteneğini geliştirmek.
I bid you greetings and may there be peace through fellowship between us.
 - Sana selam teklif ediyorum ve aramızdaki arkadaşlık yoluyla barış olabilir mi.
In English, we should use the pronouns a or an before singular nouns like house, dog, radio, computer, etc.
 - İngilizcede a ya da an gibi zamirleri house, dog, radio, computer, v.b. tekil isimlerin önünde kullanırız.
After the Singularity, we will all have nine dimensional sex organs.
 - Tekillikten sonra, hepimizin dokuz boyutlu cinsel organları olacak.
He lives in this lonely place by himself.
 - O, bu ıssız yerde tek başına taşıyor.
Just because I'm alone doesn't mean I'm lonely.
 - Tek başıma olmam yalnız olduğum anlamına gelmez.
The deer was running by itself.
 - Geyik tek başına koşuyordu.
Running was my only defense.
 - Koşu benim tek savunmamdı.
Tom lived alone for several years.
 - Tom yıllarca tek başına yaşadı.
Jim has asked Anne out several times.
 - Jim Anne'e birkaç kez çıkma teklif etti.