tabiilik

listen to the pronunciation of tabiilik
Turkish - English
naturalness
natural state or natural beauty (of something)
naturalness, unaffectedness
being natural
abandon
tabii
natural

If that is the real aim, naturally I would not know about that. - Asıl amaç buysa bilmem tabii.

Surely, in the present-day society, we might as well consider it natural that consumption plays an important role in the life of man and is closely related to his well-being and happiness. - Şurası muhakkak ki, günümüz toplumunda tüketimin insan hayatında önemli bir yere haiz olduğunu ve refah seviyesini ve mutluluğunu yakından alâkadar etmesinin tabii olduğunu söyleyebiliriz.

Tabii
(Tıp) physical
tabii
indigenous
tabii
(Mekanik) raw
tabii
quite so
tabii
(Konuşma Dili) you bet
tabii
rather
tabii
surely

Surely, in the present-day society, we might as well consider it natural that consumption plays an important role in the life of man and is closely related to his well-being and happiness. - Şurası muhakkak ki, günümüz toplumunda tüketimin insan hayatında önemli bir yere haiz olduğunu ve refah seviyesini ve mutluluğunu yakından alâkadar etmesinin tabii olduğunu söyleyebiliriz.

tabii
be my guest
tabii
sure

Sure, Tom, I understand. - Tabii, Tom, anlıyorum.

Cigarette smoke may be unhealthy, but it sure does look pretty. - Sigara dumanı sağlıksız olabilir ama tabii ki güzel görünüyor.

tabii
of course

Of course I'll help you. - Tabii ki sana yardım edeceğim.

I am against the war, of course. - Tabii ki de savaşa karşıyım.

tabii
the course of
tabii
habitual, customary
tabii
naturally, of course
tabii
certainly
tabii
natural, pertaining to nature
tabii
natural " doğal; naturally, of course; Certainly!, Of course!, Definitely, Sure, Be my guest!
tabii
natural, unaffected
tabii
pure, unadulterated
tabii
unlabored
tabii
unstudied
tabii
connatural
tabii
certes
tabii
matteroffact
tabii
simple
tabii
native
tabii
innate
tabii
evident
tabii
virgin
Turkish - Turkish
Tabiî olma durumu
TABİÎ
(Osmanlı Dönemi) Hazret-i Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâm'ı sağ iken görmüş olan mü'minlerle yani Ashabla görüşmüş ve onlardan ders almış olan sâlih müslümanlar. Bak: Ashab
tabii
Tabi
tabii
Doğada olan, doğada bulunan
tabii
Katıksız, saf
tabii
Elbette, doğal olarak, işin gereği olarak
tabii
Yapmacık olmayan
tabii
Katıksız, saf, doğal
tabii
Olağan, alışılmış, her zamanki gibi olan, beklenildiği gibi
tabii
Yapmacık olmayan, doğal: "Eğer sürmenin üstüne bunu sürmezsen renk tabii olmaz."- P. Safa
tabii
Olağan, alışılmış, her zamanki gibi olan, beklenildiği gibi: "Sıcaklar arttıkça serin yerler aramak, âdeta tabii bir ihtiyaç hâline geliyor."- A. Rasim
tabii
Sağduyuya, mantığa, olağan düzene uygun olan: "Beklenen cevap gelince derhâl yazılacağı tabiidir."- Atatürk
tabii
Olağan
tabii
Sağduyuya, mantığa, olağan düzene uygun olan
tabiî
(Osmanlı Dönemi) fıtrî, doğal, normal
tabiilik
Favorites