Onun başarılı olacağına dair ufak bir umut var.
 - There is little hope that he will succeed.
Sana ufak bir hediyem var.
 - I have a little present for you.
Sana küçük bir şey getirdim.
 - I've brought you a little something.
Sana küçük bir şey getirdim.
 - I brought you a little something.
Sahip olduğu azıcık parayı çocuğa verdi.
 - He gave the boy what little money he had.
Sahip olduğum azıcık bilgiyi ona verdim.
 - I gave her what little information I had.
Bu genç adam ülkesi hakkında çok az şey biliyor.
 - This young man knows little about his country.
Benim için biraz çok gençsin.
 - You're a little too young for me.
Karıncaların yaşamını önemsiz sayma.
 - Don't think little of the ants' lives.
Ne yazık ki o bu değişiklikleri kabul etmek için biraz fazla dar görüşlüdür.
 - Unfortunately he's a little too narrow-minded to accept these changes.
Anne oğullarına hemen hemen hiç bir şey söylemedi.
 - The mother said little to the sons.
Anne kızlarına hemen hemen hiç bir şey söylemedi.
 - The mother said little to the daughters.
O kadar az zamanım vardı ki öğle yemeğini aceleyle yemek zorunda kaldım.
 - I had so little time that I had to eat lunch in a hurry.
Konuşmaya hazırlanmak için çok az zamanım vardı.
 - I had little time to prepare the speech.
This is a little table.