Mary, Tom'un davranış ve iş alışkanlıklarındaki belirgin değişimi farketmişti.
 - Mary had noted a distinct change in Tom's behavior and work habits.
Onun nasıl ilerleyeceği konusunda hiçbir belirgin fikri yok.
 - He has no distinct idea of how to proceed.
Tom'un farklı bir Fransızca aksanı var.
 - Tom has a distinct French accent.
Onun farklı bir İngilizce aksanı var.
 - She has a distinct English accent.
Uzun boy, basketbolda bariz bir avantajdır.
 - Height is a distinct advantage in basketball.
O yapacak önemli bir ayrım.
 - That's an important distinction to make.
İyi ve kötü arasında ayrım yapabilirim.
 - I can make a distinction between good and bad.