sıklıkla

listen to the pronunciation of sıklıkla
Turkish - English
Frequently

During my childhood, I used to come here frequently, look around and think. - Düşünmek ve etrafa bakınmak için çocukluğum sırasında buraya sıklıkla gelirdim.

How frequently do you fart? - Ne sıklıkla osurursunuz?

typically
ofter
sık
{s} frequent

The teacher was worried by Tom's frequent absences from class. - Öğretmen Tom'un sık sık derse gelmemesinden endişe duyuyordu.

Because she was out of the country, she used Skype frequently. - O, ülke dışında olduğu için sık sık Skype kullandı.

sık
{s} dense

The man was hiding in a dense forest. - Adam sık bir ormanda saklanıyordu.

sık
often

I often play tennis after school. - Okuldan sonra sık sık tenis oynarım.

I often play tennis after school. - Okuldan sonra sıklıkla tenis oynarım.

sık
closely

This is one of Tatoeba's most closely guarded secrets. - Bu, Tatoeba'nın en sıkı korunan sırlarından biridir.

This is one of Boston's most closely guarded secrets. - Bu, Boston’un en sıkı korunan sırlarından biridir.

sık
close-timbered
sık
squeeze

She tried to squeeze the juice from the orange. - O, portakalın suyunu sıkmaya çalıştı.

She squeezed a lemon for tea. - O, çay için bir limon sıktı.

sık
continual
sık
clasp
sık
embarrass

The shy boy was utterly embarrassed in her presence. - Utangaç erkek çocuğu onun varlığında tamamen sıkıldı.

It's an embarrassing question. - O, can sıkıcı bir soru.

sık
clench

Tom's hands were tightly clenched into fists. - Tom'un elleri sıkıca yumruk haline getirildi.

Tom clenched his fists. - Tom yumruklarını sıktı.

sık
compact

Tom has a trash compactor. - Tom'un bir çöp sıkıştırıcısı var.

sık
oppress

The silence is oppressive. - Sessizlik can sıkıcıdır.

sık
serried
sık
{f} oppressed
sık
{f} constricting
sık
constrict
sık
{s} thick

The snow began to fall so thickly that the little boy could not see his own hand. - Kar o kadar sık düşmeye başladı ki küçük çocuk kendi elini göremedi.

The forest was thick and impenetrable. - Orman sık ve aşılmazdı.

sık
frequently as
ne kadar sıklıkla uçak var
How frequent are the flights
sık
thickly

The snow began to fall so thickly that the little boy could not see his own hand. - Kar o kadar sık düşmeye başladı ki küçük çocuk kendi elini göremedi.

sık
(placing things) close together
sık
close (weave, knit)
sık
dense, thick; frequent; closely; frequently
sık
frequently

Tom is frequently late for school. - Tom sık sık okula geç kalır.

Tom frequently waits until the last minute to pay his bills. - Tom faturasını ödemek için sıkı sık son dakikaya kadar bekler.

sık
placed or spaced close together; dense, thick
sık
(weaving, knitting) closely
sık
close

She closed the door tightly behind her. - O, onun arkasından kapıyı sıkıca kapattı.

Tom closed his eyes tightly. - Tom gözlerini sıkıca kapattı.

sık
constricted
Turkish - Turkish

Definition of sıklıkla in Turkish Turkish dictionary

Sık
(Osmanlı Dönemi) TİZ
sık
Mısırlar yetişirken aralarından sökülen fazla mısırlar
sık
Kısa zaman aralıklarıyla, az aralıklarla
sık
Çok bulunan, çok rastlanan
sık
Benzerleri veya parçaları arasında çok az aralık bulunan, seyrek karşıtı. Çok bulunan, çok rastlanan
sık
Aralıksız olarak, aralarında az aralık bırakarak
sık
Benzerleri veya parçaları arasında çok az aralık bulunan, seyrek karşıtı
sıklıkla
Favorites