sıkıştır

listen to the pronunciation of sıkıştır
Turkish - English
clamp down
(Bilgisayar) compact

Tom has a trash compactor. - Tom'un bir çöp sıkıştırıcısı var.

(Bilgisayar) condense
compress

He can compress the most words into the smallest ideas of any man I ever met. - O, şu ana kadar karşılaştığım bir adamın en küçük fikirlerine birçok kelimeyi sıkıştırabilir.

Send it to me as a compressed file. - Onu bana sıkıştırılmış dosya olarak gönder.

tighten

To make our house payments, we're going to have to tighten our belts. - Ev ödemelerimizi yapmak için, kemerlerimizi sıkıştırmak zorunda kalacağız.

Tom tightened the nuts. - Tom somunları sıkıştırdı.

kern
{f} pack
tighten up
{f} tampering
squeeze

Can you squeeze me into your busy schedule? - Beni yoğun programına sıkıştırabilir misin?

bottle up
{f} sandwich
compressing
compressed

Send it to me as a compressed file. - Onu bana sıkıştırılmış dosya olarak gönder.

This file has been compressed. - Bu dosya sıkıştırıldı.

wedged
straitened
dun
beset
besetting
straiten
sıkış
squeeze

Can you squeeze me into your busy schedule? - Beni yoğun programına sıkıştırabilir misin?

sıkış
{i} clench
sıkış
{f} jam

I was late for the meeting because of a traffic jam. - Ben, bir trafik sıkışıklığı nedeniyle toplantıya geç kaldım.

I think we'll make it in time if we don't get stuck in a traffic jam. - Trafik sıkışıklığına yakalanmazsak, sanırım onu zamanında yapacağız.

sıkıştır
Favorites