Bu basit sandalye oldukça rahattır.
 - This easy chair is quite comfortable.
Seni rahat ettirebilmek için elimden gelen her şeyi yaparım.
 - I'll do whatever I can to make it easy for you.
Peyniri bıçakla kesmek kolaydır.
 - It's easy to cut cheese with a knife.
İngilizce konuşmak kolay değildir.
 - Speaking English isn't easy.
Soruna basit bir çözüm muhtemelen mevcut.
 - There is probably an easy solution to the problem.
Şeyleri her zaman çok basite alıyorsun.
 - You always take things too easy.
Evim istasyona kolayca ulaşılabilecek bir yerde.
 - My house is within easy reach of the station.
İstatistikler kolayca yanlış yorumlanabilir.
 - Statistics are easy to misinterpret.
Bu elektronik sözlüğün işe yarar şeylerinden biri herhangi bir yere kolaylıkla taşınabilmesidir.
 - The convenient thing about this electronic dictionary is that it's easy to carry anywhere.
Radyoda doğal olarak konuşmak kolay değil.
 - It is not easy to speak naturally on the radio.
Kendi ana dilinde doğal ses çıkarmak ve ana dilin olmayan bir dilde doğal olmayan ses çıkarmak çok kolaydır.
 - It's very easy to sound natural in your own native language, and very easy to sound unnatural in your non-native language.
Tom babası kadar uysal görünüyor.
 - Tom seems as easy-going as his father.
Aynı anda hem geçimsiz hem de uysal, hem hoş hem de katısın. Ne seninle, ne de sensiz yaşayabilirim.
 - You are difficult and easy, pleasant and bitter at the same time; I can't live with or without you.