Definition of parçalama in Turkish English dictionary
- breaking 
 - dismantlement 
 - breaking into pieces 
 - dismemberment 
 - fragmentation 
 -  (Denizbilim) disruption
 -  (Biyokimya) blending
 -  (Tıp) digestion
 -  (Otomotiv) cracking
 -  (Gıda) crushing
 - fractionation 
 -  {i} tatting
 - segmentation 
 -  (Tıp) merotomy
 - parçalama gücü
 - brisance 
 - parçalama makinesi
 - disintegrator 
 - parçala
 - break apart 
They did not break apart easily.
 - Onlar kolaylıkla parçalamadı.
 - parçala
 - break down 
 - parçalamak
 - comminute 
 - parçalamak
 - crumble 
 - parçalamak
 - shiver 
 - parçalamak
 - break into pieces 
 - parçalamak
 - disrupt 
 - parçalamak
 - dismantle 
 - parçalamak
 -  {f} spall
 - parçalamak
 -  {f} rend
 - parçalamak
 - smash in 
 - parçala
 - disjoint 
 - parçalamak
 - wreck 
 - parçalamak
 - cut into parts 
 - parçalamak
 - break up with 
 - parçalamak
 - break something down 
 - parçalamak
 - break down 
 - parçalamak
 - part 
 - parçalamak
 - digest 
 - parçalamak
 - decompose 
Sami used some chemicals to get Layla's body to decompose quicker.
 - Sami, Leyla'nın cesedini daha çabuk parçalamak için bazı kimyasallar kullandı.
 - parçalamak
 - savage 
 - parçalamak
 -  (Dilbilim) rip apart
 - parçalamak
 - break something up 
 - parçalamak
 -  (Bilgisayar) segment
 - parçala
 -  {f} tatting
 - parçala
 -  {f} fragmented 
The fruit must be finely fragmented, before it can go into the press.
 - Meyve prese girmeden önce güzel parçalanmış olmalıdır.
The American invasion of Iraq left the country devastated, fragmented and broke.
 - Irak'ın Amerikan istilası ülkeyi harap, parçalanmış ve beş parasız bıraktı.
 - parçala
 - tear to pieces 
 - parçala
 -  {f} tattered
 - parçala
 -  {f} tatter
 - parçala
 - dismember 
Killers sometimes dismember their victims.
 - Katiller bazen kurbanlarını parçalamaktadır.
I don't know what's worse: being dismembered or suffocated.
 - Hangisi daha kötü bilmiyorum: parçalara ayrılmak veya boğulmak.
 - parçala
 - tear down 
 - parçala
 -  {f} shred 
Tom shredded the lettuce.
 - Tom marulu parçaladı.
He tossed the paper into a shredder.
 - Kağıdı parçalayıcıya attı.
 - parçala
 -  {f} fragment 
Fragments of the mirror were scattered on the floor.
 - Ayna parçaları zemin üzerinde dağıldı.
It looks like your hard disk is fragmented.
 - Sabit disk parçalanmış gibi görünüyor.
 - parçalamak
 - rip 
 - parçalamak
 - lacerate 
 - parçalamak
 - bust 
 - parçalamak
 - smash 
 - parçalamak
 - rip up 
 - parçalamak
 - maul 
 - parçalamak
 - shred 
 - parçalamak
 - disintegrate 
 - parçalamak
 - mangle 
 - parçalamak
 - sever 
 - parçalamak
 - disjoint 
 - parçala
 - break#down 
 - parçalamak
 - spall ufak tas parçasi 
 - Parçalamak
 - fragment 
 - elektriksel parçalama
 - electrical disintegration 
 - parçala
 - sliver 
 - parçala
 - tear#down 
 - parçala
 - disjointed 
 - parçalamak
 - tear to pieces 
 - parçalamak
 - take to pieces 
 - parçalamak
 - scrap 
 - parçalamak
 - bash in 
 - parçalamak
 - to break, smash, tear, or pull (something, someone) to pieces 
 - parçalamak
 - (araba) total 
 - parçalamak
 - dash 
 - parçalamak
 - (buzdağı vb.) calve 
 - parçalamak
 - cut smth. asunder 
 - parçalamak
 - cut up 
 - parçalamak
 - shatter 
 - parçalamak
 - dismember 
Killers sometimes dismember their victims.
 - Katiller bazen kurbanlarını parçalamaktadır.
 - parçalamak
 - to break into pieces, to cut into parts, to break sth up, to break sth down, to smash, to disintegrate, to dismember, to fragment 
 - parçalamak
 - split 
 - parçalamak
 - break up 
 - parçalamak
 - break 
A pick is a long handled tool used for breaking up hard ground surfaces.
 - Bir kazma sert zemin yüzeyleri parçalamak için kullanılan uzun saplı bir araçtır.
 - parçalamak
 - pull to pieces 
 - parçalamak
 - crash 
 - parçalamak
 - hackle 
 - parçalamak
 - calve 
 - parçalamak
 -  {f} splinter
 - parçalamak
 - carbonado 
 - parçalamak
 - smash up