nadiren

listen to the pronunciation of nadiren
Turkish - English
seldom

A dog seldom bites unless it is attacked. - Saldırılmadığı sürece bir köpek nadiren ısırır.

She seldom, if ever, goes out after dark. - O, nadiren, kırk yılda bir, karanlık çöktükten sonra dışarı çıkar.

rarely

Although she lives nearby, I rarely see her. - Yakında yaşamasına rağmen , onu nadiren görürüm.

Weather reports rarely come true. - Hava raporları nadiren gerçekleşir.

occasional

Tomorrow's weather should be sunny with occasional rain. - Yarınki hava güneşli ve nadiren yağışlı olmalı.

every once in a while
few and far
far between
once in a while
seldom, rarely
uncommonly
seldomly
infrequently

I infrequently purchase fast food, but I'm not proud of it. - Ben nadiren fast food satın alırım, ama bundan gurur duymuyorum.

seldom, if ever
occasionally
hardly

Tom hardly ever asks questions. - Tom nadiren soru sorar.

if ever

He seldom, if ever, reads a book. - Nadiren, kırk yılda bir, bir kitap okur.

She seldom, if ever, goes out after dark. - O, nadiren, kırk yılda bir, karanlık çöktükten sonra dışarı çıkar.

unusually
once in a blue moon
infrequent

I infrequently purchase fast food, but I'm not proud of it. - Ben nadiren fast food satın alırım, ama bundan gurur duymuyorum.

Turkish - Turkish
Seyrek, seyrek olarak, pek az, binde bir
Seyrek, seyrek olarak, pek az, binde bir: "Onların evine nadiren yemeğe gittiğim akşamlar..."- H. E. Adıvar
NADİREN
(Osmanlı Dönemi) Nâdir ve az olarak. Çok aralıklı. Pek az bulunur
nadiren
Favorites