Aslında, ufak bir şikayetim var.
 - Actually, I do have one small complaint.
Tom, Boston'dan çok uzak olmayan ufak bir kentte doğdu.
 - Tom was born in a small town not too far from Boston.
Yakınlardaki küçük bir kasabada yaşıyordu.
 - He lived in a small town nearby.
Hollanda küçük bir ülkedir.
 - Holland is a small country.
Bizim bir bayan arkadaşımız, geçen hafta küçük bir kasabaya bir seyahat yaptı.
 - A woman friend of ours took a trip to a small town last week.
Arabanın arkasında saklanan küçük bir kedi var.
 - There's one small cat hiding behind the car.
Ne kazandığın patronun maaşı ile karşılaştırıldığında ufak tefek şey.
 - What you make is small potatoes compared to the boss's salary.