Dolma kalemimi aramak zorundayım.
- I have to look for my pen.
Bir iş aramak için New York'a geldi.
- He came to New York in order to look for a job.
Kitabı bulmaya çalışmak için birçok dükkana gittim.
- I went to many shops to look for the book.
Polis Tom'a onun kızını arayacağına söz verdi.
- The police promised Tom that they would look for his daughter.
Tom yiyecek bir şey aramak için dışarı çıktı.
- Tom went out to look for something to eat.
Tom bana sabırsızlıkla beklediği bir şeyi olmadığını söyledi.
- Tom told me he had nothing to look forward to.
Tom'un yıllık ziyaretini her zaman sabırsızlıkla bekleriz.
- We always look forward to Tom's annual visit.
He spent his life looking for the truth.
I enjoyed his writing very much, and I look forward to meeting him in person.