kesin!

listen to the pronunciation of kesin!
Turkish - English
(deyim) i'll be bound!
{s} exact

It isn't totally exact. - O tamamen kesin değildir.

Give me an exact answer. - Bana kesin bir cevap ver.

precise

Precisely speaking, I need six hours to at least think straight. Additionally, I need seven hours to be happy. - Kesin olarak konuşursam, sağlıklı düşünmek için en az altı saate ihtiyacım var. Ayrıca mutlu olmak için yedi saate ihtiyacım var.

That's precisely why I need to meet Tom. - Tom'la tanışmak istememin nedeni kesinlikle bu.

certain

Certainly, I like playing cards. - Kesinlikle,kart oynamayı severim.

You can certainly swim in the lake, but there is no sense in doing so. - Gölde kesinlikle yüzebilirsin fakat öyle yapmanın anlamı yok.

{s} accurate

He needs to make an accurate report of the case. - Onun davanın kesin bir raporunu hazırlaması gerekiyor.

He made an accurate report of the incident. - Olayla ilgili kesin bir rapor hazırladı.

{s} final

Plans haven't yet been finalized. - Planlar henüz kesinleşmiş değil.

The decision is not yet final. - Karar henüz kesinleşmiş değil.

absolute

I looked down and had absolutely nothing to say. - Aşağı baktım ve kesinlikle söyleyecek hiçbir şeyim yoktu.

I thought a bunch of people would go water skiing with us, but absolutely no one else showed up. - Bir grup insanın bizimle birlikte su kayağına gideceğini düşünmüştüm. Fakat kesinlikle başka hiç kimse gelmedi.

definitive

The definitive answer is no. - Kesin cevap hayırdır.

{s} frozen
{s} rigorous
assertive
firm

I'm firmly opposed to corporal punishment. - Ben işkenceye kesin olarak karşıyım.

I'm firmly opposed to this. - Ben buna kesin bir biçimde karşıyım.

sure

He said he would give us his decision for sure by Friday. - O, Cumaya kadar kesin olarak bize kararını bildireceğini söyledi.

Esperanto is surely an enormous waste of time! - Esperanto kesinlikle çok büyük bir zaman kaybı!

definite

Give me a definite answer. - Bana kesin bir cevap ver.

Give me a definite answer. - Bana kesin bir cevap verin.

{s} declared
{s} determined
specific
irreversible
sure to

He is sure to come tomorrow. - O, kesinlikle yarın gelecek.

Your plan is sure to succeed. - Senin planın başarılı olacağı kesin.

utter
precision

Sami fired and shot the intruder with precision. - Sami ateş etti ve izinsiz giren kişiyi kesin bir şekilde vurdu.

Precision is important in math. - Kesinlik matematikte önemlidir.

pronounced
slipt
pointed
uncompromising
unambiguous
(Argo) in the bag
incontrovertible
categorial
out of question
for sure

He said he would give us his decision for sure by Friday. - O, Cumaya kadar kesin olarak bize kararını bildireceğini söyledi.

Tom can't say for sure how many times Mary has been to Boston. - Tom Mary'nin kaç kez Boston'da bulunduğunu kesin olarak söyleyemez.

bound

Such a plan is bound to fail. - Öylesine bir plan kesin başarısız olacaktır.

Tom is bound to lose the race. - Tom kesinlikle yarışı kaybedecek.

clean-cut
(Kanun) mandatory
point-blank
truthful
(Konuşma Dili) hard and fast
unquestionable
undeniable
immutable
matriculation
affirmative
unquestioned
category
concrete
unequivocal
as sure as i'm sitting here
indisputable
doubtless
short and to the point
spot-on
explicit
strict

Smoking is strictly forbidden here. - Burada sigara içmek kesinlikle yasaktır.

Smoking is strictly forbidden. - Sigara içmek kesinlikle yasaktır.

dernier
implicit
clear-cut
express
indubitable
safe

Tom was perfectly safe. - Tom kesinlikle güvendeydi.

You'll be absolutely safe. - Kesinlikle güvende olacaksın.

decisive
conclusive

The evidence is fairly conclusive. - Kanıtlar oldukça kesin.

flat

When your friends begin to flatter you on how young you look, it's a sure sign you're getting old. - Arkadaşların sana ne kadar genç göründüğünle ilgili iltifat etmeye başlarsa, bu yaşlandığına dair kesin bir işarettir.

She flatly refused to let him in. - Onun içeri girmesine kesinlikle izin vermedi.

hard-and-fast
tangible
unalterable
crucial
unerring
{i} deciding
direct

Tom certainly doesn't have a very good sense of direction. - Tom'un kesinlikle çok iyi bir yön duyusu yok.

secure
Turkish - Turkish
Şüphe ve duraksamaya yer bırakmayan veya geri dönülmeyen, değişmez, kati, maktu: "Sevmem kesin sözleri, bir kesin söz duydum mu, tersine söylemek gelir içimden."- N. Ataç
kat'i
kati
Şüphe ve duraksamaya yer bırakmayan veya geri dönülmeyen, değişmez, kat'î, maktu
(Osmanlı Dönemi) katî