kesin!

listen to the pronunciation of kesin!
Turkish - English
(deyim) i'll be bound!
{s} exact

I don't know exactly yet. - Henüz kesin olarak bilmiyorum.

Give me an exact answer. - Bana kesin bir cevap ver.

precise

Precise measurements are required. - Kesin ölçümler gerekli.

That's precisely why I need to meet Tom. - Tom'la tanışmak istememin nedeni kesinlikle bu.

certain

It is not certain when he came here. - Buraya ne zaman geldiği kesin değil.

Certainly, I like playing cards. - Kesinlikle,kart oynamayı severim.

{s} accurate

He needs to make an accurate report of the case. - Onun davanın kesin bir raporunu hazırlaması gerekiyor.

The text above contains no accurate facts on the matter. - Yukarıdaki metin konuyla ilgili kesin bilgiler içermiyor.

{s} final

The decision is not yet final. - Karar henüz kesinleşmiş değil.

The court's decision is final. - Mahkemenin kararı kesindir.

absolute

The rumor proved to be an absolute lie. - Söylentinin kesin bir yalan olduğunu kanıtlandı.

I looked down and had absolutely nothing to say. - Aşağı baktım ve kesinlikle söyleyecek hiçbir şeyim yoktu.

definitive

The definitive answer is no. - Kesin cevap hayırdır.

{s} frozen
{s} rigorous
assertive
firm

I'm firmly opposed to this. - Ben buna kesin bir biçimde karşıyım.

I'm firmly opposed to corporal punishment. - Ben işkenceye kesin olarak karşıyım.

sure

He said he would give us his decision for sure by Friday. - O, Cumaya kadar kesin olarak bize kararını bildireceğini söyledi.

Esperanto is surely an enormous waste of time! - Esperanto kesinlikle çok büyük bir zaman kaybı!

definite

It will be four years before the definite result of beef liberalization emerges. - Sığır serbestleştirilmesinin kesin sonucu ortaya çıkmadan önce dört yıl olacak.

Give me a definite answer. - Bana kesin bir cevap verin.

{s} declared
{s} determined
specific
irreversible
sure to

Her son is sure to succeed. - Oğlu kesinlikle başarılı olacak.

The day is sure to come when your dream will come true. - Hayalinin gerçekleşeceği gün kesin gelecek.

utter
precision

Precision is important in math. - Kesinlik matematikte önemlidir.

Precision in measurement is important. - Ölçümde kesinlik önemlidir.

pronounced
slipt
pointed
uncompromising
unambiguous
(Argo) in the bag
incontrovertible
categorial
out of question
for sure

It's great! You'll laugh for sure. - O harika! Kesinlikle güleceksiniz.

He said he would give us his decision for sure by Friday. - O, Cumaya kadar kesin olarak bize kararını bildireceğini söyledi.

bound

He's bound to notice your mistake. - Onun hatanı farketmesi kesin.

Such a plan is bound to fail. - Öylesine bir plan kesin başarısız olacaktır.

clean-cut
(Kanun) mandatory
point-blank
truthful
(Konuşma Dili) hard and fast
unquestionable
undeniable
immutable
matriculation
affirmative
unquestioned
category
concrete
unequivocal
as sure as i'm sitting here
indisputable
doubtless
short and to the point
spot-on
explicit
strict

Smoking is strictly forbidden. - Sigara içmek kesinlikle yasaktır.

The importation of rare wild animals to this country is strictly prohibited. - Ender vahşi hayvanların bu ülkeye ithalatı kesinlikle yasaklanmıştır.

dernier
implicit
clear-cut
express
indubitable
safe

Only God can safely be omnipotent. - Sadece Allah, kesinlikle mutlak kudret sahibi olabilir.

Are you absolutely certain we're safe? - Güvende olduğumuzdan kesinlikle emin misin?

decisive
conclusive

The evidence is fairly conclusive. - Kanıtlar oldukça kesin.

flat

His secretary flatly denied leaking any confidential information. - Onun sekreteri, gizli bilgiyi sızdırmayı kesinlikle reddetti.

He rejected our demand flatly. - Talebimizi kesin bir şekilde reddetti.

hard-and-fast
tangible
unalterable
crucial
unerring
{i} deciding
direct

Tom certainly doesn't have a very good sense of direction. - Tom'un kesinlikle çok iyi bir yön duyusu yok.

secure
Turkish - Turkish
Şüphe ve duraksamaya yer bırakmayan veya geri dönülmeyen, değişmez, kati, maktu: "Sevmem kesin sözleri, bir kesin söz duydum mu, tersine söylemek gelir içimden."- N. Ataç
kat'i
kati
Şüphe ve duraksamaya yer bırakmayan veya geri dönülmeyen, değişmez, kat'î, maktu
(Osmanlı Dönemi) katî