They live in the house opposite to ours.
 - Bizim evin karşısındaki evde yaşarlar.
He has a lot of success with the opposite sex.
I was on my seat and she stood opposite.
She saw him walking on the opposite side of the road.
Up is the opposite of down.
If God is with us, then who can be against us?
 - Eğer Allah bizimleyse, sonra kim bize karşı çıkabilir?
My university friend is against terror.
 - Üniversite arkadaşım terör karşıtı.
The exchange rate of the dollar versus the euro has declined.
 - Doların Avroya karşı kuru inişe geçti.
Opponents say genetically engineered crops can cross-pollinate and damage other crops.
 - Karşıtlar genetik mühendisliği bitkilerin çapraz döllenme yapabileceğini ve diğer bitkilere zarar verebileceğini söylüyorlar.
The candidate made wild accusations against his opponent.
 - Aday rakibi karşısında vahşi suçlamalar yaptı.
There is no evidence to the contrary.
 - Hiçbir karşıt kanıt yoktur.
His house is on the opposite side of the street.
 - Onu evi caddenin karşı tarafında.
Tom sat opposite Mary.
 - Tom Mary'nin karşısına oturdu.
He countered their proposal with a surprising suggestion.
 - O, onların teklifine şaşırtıcı bir öneri ile karşılık verdi.
They didn't accept the counterproposal.
 - Onlar karşı teklifi kabul etmediler.
They behave towards Muslims in a way in which no Muslim would behave towards an unbeliever.
 - Onlar müslümanlara hiçbir müslümanın kâfire karşı davranmadığı şekilde davranıyorlar.
Our feelings towards him are mixed.
 - Ona karşı duygularımız karışık.
I've met that girl before.
 - Daha önce o kızla karşılaştım.
He recoiled before his master's anger.
 - O, efendisinin öfkesi karşısında geri çekildi.
John Rutledge disagreed strongly.
 - John Rutledge şiddetle karşı çıktı.
To be quite honest with you, I disagree with that statement.
 - Sana karşı oldukça dürüst olmak gerekirse, o açıklamaya katılmıyorum.
Compare the translation with the original.
 - Çeviriyi orijinali ile karşılaştırın.
Compare your translation with the one on the blackboard.
 - Çevirini tahtada olanla karşılaştır.
In contrast to yesterday, it isn't hot at all today.
 - Düne karşın,bugün hiç sıcak değil.
I'm opposed to what he said.
 - Onun söylediğine karşıyım.
He's opposed to racial discrimination.
 - Irksal ayrımcılığa karşı çıktı.
Kim Kardashian started a campaign against Turkey, so I never like her.
 - Kim Kardashian Türkiye karşıtı bir kampanya başlattı, bundan dolayı onu asla beğenmiyorum.
You should save some money against a rainy day.
 - Sıkıntılı günlere karşı biraz para biriktirmelisiniz.
In Germany today, anti-violence rallies took place in several cities, including one near Hamburg where three Turks were killed in an arson attack on Monday.
 - Bugün Almanya'da, Pazartesi günü kundaklamada üç Türk'ün öldürüldüğü Hamburg'un yakınında bir yer de dahil birçok şehirde şiddet karşıtı mitingler gerçekleşti.
Anti-Chinese sentiment is on the rise in Myanmar.
 - Myanmar'da Çin karşıtı düşünceler artıyor.
Mrs Cockburn concealed her name lest the knowledge of her sex and youth should produce a prejudice against her work.
 - Gençlik ve cinsiyetiyle ilgili bilgi işine karşı bir ön yargıya sebep olmasın diye Bayan Cockburn adını gizledi.
In contrast to yesterday, it isn't hot at all today.
 - Düne karşın,bugün hiç sıcak değil.
The soldiers were disaffected toward the government.
 - Askerler hükümete karşı hoşnut değillerdi.
My attitude towards him changed.
 - Ona karşı tavrım değişti.
The affluence of the United States is often contrasted with the poverty of undeveloped countries.
 - ABD'nin zenginliği genellikle gelişmemiş ülkelerin fakirliği ile karşılaştırılır.
As far as Bob is concerned, anything goes. By contrast, Jane is very cautious.
 - Bob'a kalırsa, bir şey dönüyor. Buna karşılık, Jane çok dikkatli.
Everyone, without any discrimination, has the right to equal pay for equal work.
 - Herkesin, hiçbir fark gözetilmeksizin, eşit iş karşılığında eşit ücrete hakkı vardır.
When meeting a person for the first time, keep the conversation light.
 - Biriyle ilk defa karşılaştığında,konuşmayı hafif sürdür.
He joined the opposing team.
 - O, karşı takıma katıldı.
I am willing to go on record as opposing nuclear tests.
 - Nükleer testlere karşı açıklamaya hazırım.
I'm facing that problem, myself.
 - Ben bizzat o sorunla karşı karşıyayım.
Russia is facing great financial difficulties.
 - Rusya büyük finansal zorluklarla karşılaşıyor.
I'm opposed to what he said.
 - Onun söylediğine karşıyım.
He's opposed to racial discrimination.
 - O, ırksal ayrımcılığa karşı çıktı.
People should be honest with one another.
 - İnsanlar birbirlerine karşı dürüst olmalı.
My car looks shabby in comparison with his new one.
 - Yenisiyle karşılaştırıldığında benim arabam külüstür gözüküyor.