My university friend is against terror.
- Üniversite arkadaşım terör karşıtı.
Kim Kardashian started a campaign against Turkey, so I never like her.
- Kim Kardashian Türkiye karşıtı bir kampanya başlattı, bundan dolayı onu asla beğenmiyorum.
The exchange rate of the dollar versus the euro has declined.
- Doların Avroya karşı kuru inişe geçti.
Opponents say genetically engineered crops can cross-pollinate and damage other crops.
- Karşıtlar genetik mühendisliği bitkilerin çapraz döllenme yapabileceğini ve diğer bitkilere zarar verebileceğini söylüyorlar.
He doesn't stand a chance against his opponent.
- Onun rakibine karşı bir şansı yok.
There is no evidence to the contrary.
- Hiçbir karşıt kanıt yoktur.
Whose house is opposite to yours?
- Kimin evi seninkinin karşısında?
His house is on the opposite side of the street.
- Onu evi caddenin karşı tarafında.
He countered their proposal with a surprising suggestion.
- O, onların teklifine şaşırtıcı bir öneri ile karşılık verdi.
They didn't accept the counterproposal.
- Onlar karşı teklifi kabul etmediler.
Our feelings towards him are mixed.
- Ona karşı duygularımız karışık.
They behave towards Muslims in a way in which a Muslim would never behave towards his enemy.
- Onlar müslümanlara karşı bir müslümanın düşmanına karşı asla davranmadığı şekilde davranıyor.
I think I've met you before.
- Seninle daha önce karşılaştığımı düşünüyorum.
He said that he had met her a week before.
- O,bir hafta önce onunla karşılaştığını söyledi.
John Rutledge disagreed strongly.
- John Rutledge şiddetle karşı çıktı.
To be quite honest with you, I disagree with that statement.
- Sana karşı oldukça dürüst olmak gerekirse, o açıklamaya katılmıyorum.
Let me compare the translation with the original.
- Çeviriyi orjinali ile karşılaştırayım.
Compare your translation with the one on the blackboard.
- Çevirini tahtada olanla karşılaştır.
In contrast to yesterday, it isn't hot at all today.
- Düne karşın,bugün hiç sıcak değil.
He's opposed to racial discrimination.
- Irksal ayrımcılığa karşı çıktı.
I'm sorry, but I am opposed to this project.
- Üzgünüm, ama bu projeye karşıyım.
You should save some money against a rainy day.
- Sıkıntılı günlere karşı biraz para biriktirmelisiniz.
My university friend is against terror.
- Üniversite arkadaşım terör karşıtı.
Anti-Chinese sentiment is on the rise in Myanmar.
- Myanmar'da Çin karşıtı düşünceler artıyor.
Many people don't realize that antibiotics are ineffective against viruses.
- Birçok kişi antibiyotiklerin virüslere karşı yararsız olduklarının farkında değiller.
Mrs Cockburn concealed her name lest the knowledge of her sex and youth should produce a prejudice against her work.
- Gençlik ve cinsiyetiyle ilgili bilgi işine karşı bir ön yargıya sebep olmasın diye Bayan Cockburn adını gizledi.
In contrast to yesterday, it isn't hot at all today.
- Düne karşın,bugün hiç sıcak değil.
They behave towards Muslims in a way in which no Muslim would behave towards an unbeliever.
- Onlar müslümanlara hiçbir müslümanın kâfire karşı davranmadığı şekilde davranıyorlar.
The soldiers were disaffected toward the government.
- Askerler hükümete karşı hoşnut değillerdi.
Never contradict your elders.
- Asla büyüklerinize karşı söz söylemeyin.
As far as Bob is concerned, anything goes. By contrast, Jane is very cautious.
- Bob'a kalırsa, bir şey dönüyor. Buna karşılık, Jane çok dikkatli.
We must provide food and clothes for the victims.
- Mağdur kimselerin yiyecek ve giyecek ihtiyaçlarını karşılamalıyız.
Everyone, without any discrimination, has the right to equal pay for equal work.
- Herkesin, hiçbir fark gözetilmeksizin, eşit iş karşılığında eşit ücrete hakkı vardır.
He joined the opposing team.
- O, karşı takıma katıldı.
Environmentalists are opposing the Keystone XL pipeline.
- Çevreciler, Keystone XL boru hattına karşı çıkıyorlar.
Tom is facing financial problems.
- Tom mali sorunlarla karşı karşıya.
Tom is facing a challenge.
- Tom bir meydan okuma ile karşı karşıya.
We opposed his plan to build a new road.
- Biz onun yeni bir yol yapma planına karşı çıktık.
He's opposed to racial discrimination.
- O, ırksal ayrımcılığa karşı çıktı.
People should be honest with one another.
- İnsanlar birbirlerine karşı dürüst olmalı.
I met with my teacher in the theater.
- Tiyatroda öğretmenimle karşılaştım.