Tell me, briefly, what happened.
- Bana kısaca ne olduğunu anlat.
Tom gave a brief talk.
- Tom kısa bir konuşma yaptı.
She's too short to reach the top.
- O,tepeye ulaşamayacak kadar çok kısadır
He tried writing a short story.
- Kısa bir hikaye yazmaya çalıştı.
He gave me a curt answer.
- O bana kısa bir yanıt verdi.
Professors should explain everything in detail, not be succinct and always tell students to go home and read their books.
- Profesörler, her şeyi detaylı bir şekilde açıklamalılar, kısa ve öz olmamalılar ve her zaman öğrencilere eve gitmelerini ve kitaplarını okumalarını söylemeliler.
His address is a concise speech.
- Onun konuşması kısa bir konuşma.
I need a concise explanation.
- Kısa ve öz bir açıklamaya ihtiyacım var.
In English, ultraviolet is often abbreviated as UV.
- İngilizcede ultraviyole sık sık UV olarak kısaltılır.
Put the words in parentheses into abbreviated form.
- Parantez içindeki kelimeleri kısaltılmış şekle koyun.
If pleasure is fleeting, so is the effort.
- Eğer zevk kısacık ise, çaba da öyledir.
Would you turn down the stereo a little?
- Steroyu biraz kısar mısın?
Make this sentence a little shorter.
- Bu cümleyi biraz daha kısalt.
Mini-skirts are back in fashion again.
- Kısa etekler yeniden moda oldu.
I am looking for a white mini skirt!
- Kısa beyaz bir etek arıyorum!
Isn't there a much better and shorter way of saying the same thing?
- Aynı şeyi söylemenin çok daha iyi ve kısa bir yolu yok mu?
The days are becoming shorter.
- Günler daha kısa oluyor.
Tom ran out of money and had to cut his trip short.
- Tom'un parası bitti ve gezisini kısa kesmek zorunda kaldı.
I plan to make a trip to China in the winter or soon after.
- Kışın ya da kısa bir süre sonra Çin'e bir gezi yapmayı planlıyoruz.
We were financially troubled, in short, we were bankrupt.
- Biz mali olarak sıkıntılıydık, uzun lafın kısası, biz iflastaydık.