Bir banka bize faizle ödünç para verir.
 - A bank lends us money at interest.
Düşen faiz oranları otomobil pazarını canlandırdı.
 - Falling interest rates have stimulated the automobile market.
Komşumla ilginç bir muhabbet ettim.
 - I had an interesting conversation with my neighbor.
O bana ilginç görünüyor.
 - It seems interesting to me.
Dünya'ya en yakın benzemede Mars hepsinden en ilgi çekici olanı.
 - Mars is all the more interesting for its close resemblance to our Earth.
O iş, çok ilgi çekici değildi. Ancak, ücreti iyiydi.
 - That job wasn't very interesting. However, the pay was good.
Bu kitabı çok ilginç buldum.
 - I found this book very interesting.
Onun politikaya ilgisi yok.
 - He has no interest in politics.
Onlar ortak çıkarları tarafından birbirine bağlıdır.
 - They are bound together by common interests.
Ortak çıkarları için birlikte çalışmaktaydılar.
 - They had been working together for common interests.
Piotr futbola meraklıdır.
 - Piotr is interested in soccer.
Magdalena coğrafyaya meraklıdır.
 - Magdalena is interested in geography.
Tom toplantı sırasında önemli bir konudan bahsettti.
 - Tom brought up an interesting point during the meeting.
Bu ilginç ama önemli değil.
 - That's interesting, but not important.
Üreme benim ilgimi çekmiyor.
 - Procreation does not interest me.
Japon tarihi ile çok fazla ilgilenmektedir.
 - He is very much interested in Japanese history.
O, birçok şeyle ilgilenmektedir.
 - He's interested in many things.
Bu kitap sadece ilginç değil, aynı zamanda yararlı.
 - This book isn't just interesting, but also useful.
Sami'ye karşı tanıklık etmeniz sizin yararınızadır.
 - It's in your best interest to testify against Sami.
Bu tip insan, ilgi çekici değildir.
 - This type of person isn't interesting.
Onun nerede yaşadığı bizi ilgilendirmiyor.
 - Where he will live doesn't interest us.
Seçtiğim şeyin beni ilgilendirmediğini anladım.
 - I realized that what I had chosen didn't really interest me.
O, şu anda ilginç bulduğu her şeyle ilgilenir.
 - He goes in for whatever he finds interesting at the moment.
Bir sürü insan arabaları ilginç buluyor fakat ben onların hiç biriyle ilgilenmiyorum.
 - A lot of folks find cars interesting, but I'm not interested in them at all.
Onun, şirkette yüzde 10'luk bir hissesi var.
 - She has a 10 percent interest in the company.
Hissede büyük kârlar var.
 - There are huge interests at stake.
Tom'un geniş bir ilgi alanı var.
 - Tom has a wide range of interests.
İlginç bir kişi olmak için aklınızı beslemek ve egzersiz yaptırmak zorundasınız.
 - To be an interesting person you have to feed and exercise your mind.
Ortak çıkarları için birlikte çalışmaktaydılar.
 - They had been working together for common interests.
Sadece senin dar görüşlü fikirlerin ilginç.
 - Only your narrow-minded ideas are interesting.
Görüşünü duymaya hepimiz ilgi duyardık.
 - We'd all be interested in hearing your opinion.
Biz değerleri ve çıkarları paylaştık.
 - We have shared values and interests.
Ortak çıkarları paylaşıyor musunuz?
 - Do you share common interests?
Biz öğrenmeyi, etkili, ilginç ve etkileyici yapmak istiyoruz.
 - We want to make learning effective, interesting, and fascinating.
Bayan Tanaka, yeni öğretmen, Japoncayı haftada iki kez ilgili öğrencilerine müfredat dışı etkinlik olarak öneriyor.
 - Mrs. Tanaka, the new teacher, is offering Japanese as an extra curricular activity twice a week to interested students.
Bana ödünç verdiğin dergi çok ilgi çekici.
 - The magazine you lent me is very interesting.
Neden cümleler? ... diye sorabilirsiniz. Güzel, çünkü cümleler daha ilgi çekicidir.
 - Why sentences? …you may ask. Well, because sentences are more interesting.
Kitap enteresan mıydı?
 - Was the book interesting?
İskoç Galcesi çok enteresan, değil mi?
 - Scottish Gaelic is very interesting, isn’t it?
Our bank offers borrowers an annual interest of 5%.
I have business interests in South Africa.
He has a lot of interest in vintage cars.
... interestingly ...