in scandinavian countries, a legislative or judicial assembly

listen to the pronunciation of in scandinavian countries, a legislative or judicial assembly
English - Turkish

Definition of in scandinavian countries, a legislative or judicial assembly in English Turkish dictionary

thing
{i} şey

Lütfen değerli şeyleri burada bırakmayın. - Please don't leave valuable things here.

Diğerleri hakkında kötü şeyler söyleme. - Don't say bad things about others.

thing
{i} eşya

Kimse eşyanın nasıl yapıldığını açıklayamadı. - Nobody could explain how the thing was made.

Lütfen eşyalarımı oldukları gibi bırakın. - Please leave my things as they are.

thing
{i} 1. şey, nesne: What's that thing? O ne? How do you start the thing? Bunu nasıl çalıştırıyorsun? Get that thing out of here this minute! Onu
thing
şey, nesne: What's that thing? O ne? How do you start the thing? Bunu nasıl çalıştırıyorsun? Get that thing out of here this minute! Onu
thing
matah
thing
kişi

Bir kişinin hayatı geçici bir şeydir. - The life of a person is a transient thing.

Yanlış şey yapan kişi bendim, sen değil. - I was the one who did the wrong thing, not you.

thing
gerekli şey
thing
olay

Biz zengin ya da fakir olup olmadığımıza göre, olayları farklı görürüz. - We see things differently, according to whether we are rich or poor.

Olayları gerçekten oldukları gibi görmeye çalış. - Try to see things as they really are.

thing
yaratık
thing
canlı

Canlılar hücrelerden oluşur. - Living things are made from cells.

Tüm canlılar bir gün ölür. - All living things die some day.

thing
nesne

Tom'un yolculuğu sırasında yanına alacağı şeylerin listesinde ilk nesne cep telefonu şarjıydı. - The first item on Tom's list of things to take with him on his trip is his mobile phone recharger.

Ben nesneleri sınıflandırmada iyi değilim. - I'm not good at classifying things.

thing
ihtiyaç

İnsanlar ihtiyaç duymadıkları şeyleri satın alırlar. - People buy things they don't need.

Çocukların çok şeye ihtiyacı var, ancak her şeyden önce sevgiye ihtiyaçları var. - Children need many things, but above all they need love.

thing
{i} konu

Konuları sallantıda bırakmayı sevmiyorum. - I don't like to leave things up in the air.

Profesör Brown konuları çok iyi açıklıyor. - Professor Brown explains things very well.

thing
{i} kimse

Bu tür şeylerin neden olduğunu kimse bilmiyor. - Nobody knows why this kind of thing happens.

Kimse eşyanın nasıl yapıldığını açıklayamadı. - Nobody could explain how the thing was made.

English - English
thing
in scandinavian countries, a legislative or judicial assembly

    Hyphenation

    in Scan·di·na·vi·an countries, a leg·is·la·tive or ju·di·cial As·sem·bly

    Pronunciation

Favorites