if you are on time, you are not late. don't worry, she'll be on time

listen to the pronunciation of if you are on time, you are not late. don't worry, she'll be on time
English - Turkish

Definition of if you are on time, you are not late. don't worry, she'll be on time in English Turkish dictionary

time
zamanı göre ayarlamak
time
zamanını/hızını kaydetmek
time
{i} tempo
time
(Kanun) önel
time
çarpı

Tom üç kez yıldırım tarafından çarpıldı. - Tom has been struck by lightning three times.

Öğretmen çocukları, yaramazlık ettiklerinde ya da çarpım tablolarını ezbere okuyamadıklarında döverdi. - The teacher caned the children if they misbehaved or were unable to recite their times tables.

time
dem

O zaman Japonya'da demiryolları yoktu. - There were no railroads in Japan at that time.

Sanırım hoşça kal dememin zamanıdır. - I think it's time for me to say goodbye.

time
süre

Onlar uzun süredir burada yaşıyor. - They have lived here for a long time.

Bir süredir onunla ilgili bir şey görmedim. - I haven't seen anything of him for some time.

time
çağ

O kale eski antik çağda inşa edilmiştir. - That castle was built in ancient times.

Uzun süredir ondan ilk kez bir çağrı aldım. - I had a call from her for the first time in a long time.

time
vakit

Dün akşam iyi bir vakit geçirdim. - I had a good time last evening.

Yarın bu vakitte ailesiyle konuşuyor olacak. - He will be talking with his family at this time tomorrow.

time
{i} zaman

Bazıları yalnızca zaman geçsin diye kitap okurlar. - Some read books just to pass time.

Zamanın ölçüsü nedir? - What are the measures of time?

time
{f} saat tutmak
time
{f} zamanlama yapmak
time
{i} doğum zamanı
time
{f} süre tutmak
time
{i} zaman, vakit: It'll take a long time. Çok zaman ister. It's time for bed. Artık yatma zamanı geldi. Now's exactly the right time! Şimdi tam
time
{f} zamanlama yap
time
{i} vade
time
(isim) zaman, aralık, vakit, çağ, süre, vade, uygun zaman, doğum zamanı, tempo, kere
English - English
time