Tamamen rastlantısaldı.
 - It was entirely coincidental.
O gerçekten bir simultane çevirmen olarak çalışmak istiyor.
 - He really wants to work as a simultaneous interpreter.
Her şey aynı anda oldu.
 - Everything happened simultaneously.
Birkaç dilde bir kitap yazıyorum ve aynı anda Tatoeba'nın ekranlarında dünyanın dört bir yanına yayınlıyorum.
 - I am writing a book in several languages, and I simultaneously publish it on Tatoeba's screens all over the world.