Parents have a prior right to choose the kind of education that shall be given to their children.
- Ana baba, çocuklarına verilecek eğitim türünü seçmek hakkını öncelikle haizdirler.
I think you're right.
- Sanırım sen haklısın.
My grandfather was a justice of the peace.
- Büyükbabam bir sulh hakimiydi.
Let's give Tom the benefit of the doubt.
- Tom'u haklı kabul edelim.
She made a fuss about her benefits.
- Onun yararları hakkında yaygara yaptı.
I got together with her mainly because we seemed to share the same feelings about things.
- Daha çok şeyler hakkında aynı hisleri paylaşıyor gibi göründüğümüzden onunla anlaşmaya vardım.
Tom and Mary shared stories about their life in Boston.
- Tom ve Mary Boston'daki hayatları hakkındaki hikayeleri paylaştı.
All human beings are born free and equal in dignity and rights. They are endowed with reason and conscience and should act towards one another in a spirit of brotherhood.
- Tüm insanlar özgür, şeref ve haklar bakımından eşit doğar. Akıl ve vicdana sahiplerdir ve birbirlerine karşı kardeşlik ruhuyla hareket etmelidir.
A scholar made an excellent speech about human rights.
- Bir bilim adamı, insan hakları hakkında harika bir konuşma yaptı.
She claims that she knows nothing about him, but I don't believe her.
- O, onun hakkında bir şey bilmediğini iddia ediyor fakat ona inanmıyorum.
Tom claims that he knows nothing about that.
- Tom onun hakkında bir şey bilmediğini iddia ediyor.
It's not right for you to do something bad just because someone else has done something bad.
- Sadece başka biri kötü bir şey yaptığı için kötü bir şey yapmanız hak değildir.
Everyone has the right to work, to free choice of employment, to just and favourable conditions of work and to protection against unemployment.
- Her şahsın çalışmaya, işini serbestçe seçmeye, adil ve elverişli çalışma şartlarına ve işsizlikten korunmaya hakkı vardır.
Tom is an authority on the subject.
- Tom konu hakkında bir otorite.
We agreed that his actions were warranted.
- Onun eylemlerinin haklı neden olduğunu kabul ettik.
I have a warrant for Tom's arrest.
- Tom'un tutuklanması için haklı bir nedenim var.
Give credit where credit is due.
- Sezar'ın hakkı Sezar'a.
Give the devil his due.
- Sezarın hakkını Sezara verin.
He was deprived of his civil rights.
- O, medeni haklarından mahrum edildi.
We must fight to preserve our civil rights.
- Medeni haklarımızı korumak için mücadele etmeliyiz.