gerçekten

listen to the pronunciation of gerçekten
Turkish - English
really

She's really smart, isn't she? - O gerçekten zeki, değil mi?

I really look forward to your visit in the near future. - Yakın bir gelecekteki senin ziyaretini gerçekten dört gözle bekliyorum.

indeed

He is very clever indeed. - O gerçekten çok zeki.

Thanks indeed, handy this! - Gerçekten teşekkürler, bu çok kullanışlı.

actually

Tom found that he actually liked working for Mary. - Tom Mary için çalışmayı gerçekten sevdiğini anladı.

Tom says he has actually seen a ghost. - Tom gerçekten bir hayalet gördüğünü söylüyor.

truly

It is truly said that time is money. - Vaktin nakit olduğu gerçekten söylenilmektedir.

It is truly regrettable. - O gerçekten üzücüdür.

in fact

There are lots of theories about the origins of language, but, in fact, no one really knows. - Aslında dilin kökeni hakkında birçok teori vardır, ama hiç kimse gerçekten bilmiyor.

In fact, he didn't go to the church. - Gerçekten, o kiliseye gitmedi.

actual

Tom says he has actually seen a ghost. - Tom gerçekten bir hayalet gördüğünü söylüyor.

Was the money actually paid? - Para gerçekten ödenildi mi?

as a matter of fact
in all honesty
in actuality
in earnest
veritably
very

I was really very happy. - Gerçekten çok mutluydum.

Every sentence that starts with I'm not racist, but is likely to be very racist indeed. - Ben ırkçı değilim, ama ile başlayan her cümlenin gerçekten çok ırkçı olması muhtemeldir.

be plumb
in truth
say the truth
honestly

Honestly, I really like you. - Doğrusu, seni gerçekten seviyorum.

I honestly didn't know that Tom didn't know any French. - Tom'un hiç Fransızca bilmediğini gerçekten bilmiyordum.

in effect
notably
in faith
earnest
of a truth
iwis
real

Understanding you is really very hard. - Seni anlamak gerçekten çok zor.

She's really smart, isn't she? - O gerçekten akıllı, değil mi?

quite

I am quite ready for payment. - Ben, gerçekten ödeme için hazırım.

He's quite a nice fellow but I don't like him. - O gerçekten hoş bir arkadaş fakat ondan hoşlanmıyorum.

in sooth
true

They say that in America anyone can become president, but perhaps that's not really true. - Onlar Amerika'da herhangi birinin başkan olabileceğini söylüyorlar fakat belki gerçekten doğru değildir.

That could be true, but I don't really think so. - O doğru olabilir ama gerçekten öyle düşünmüyorum.

genuinely

Tom seemed genuinely surprised when I told him that Mary had left town. - Mary'nin kasabayı terk ettiğini ona söylediğimde, Tom gerçekten şaşırmış görünüyordu.

Tom seemed genuinely shocked. - Tom gerçekten şoka girmiş gibi görünüyordu.

of a verity
honest injun
truly, really, actually, indeed, honestly
by my troth
yea

I really appreciate the help you've given me over the years. - Yıllardır bana yaptığın yardımı gerçekten takdir ediyorum.

Did that accident really happen last year? - Kaza gerçekten geçen yıl mı oldu?

forsooth
sure enough
in troth
truly, really
regularly
it's no joke
for real

If you keep on complaining, I will get mad for real. - Şikayet etmeye devam edersen, gerçekten delireceğim.

At that time, I thought that I was going to die for real. - O zaman, gerçekten öleceğimi sandım.

yes indeed
in very deed
in point of fact
honest

I really think we need to be honest with Tom. - Tom'a dürüst olmamız gerektiğini gerçekten düşünüyorum.

That's my favorite book! Honestly! The book is worth reading. - O benim en sevdiğim kitabım. Gerçekten okunmaya değer.

truthfully

You will answer truthfully, won't you? - Gerçekten cevap vereceksin, değil mi?

verily
bona fide
in actual fact
properly
simply

He was so funny at the party that I simply couldn't restrain my laughter. - O, partide o kadar komikti ki gerçekten gülmeme engel olamadım.

positively
literally

The monster literally had eyes in the back of its head. It was really creepy! - Canavarın gerçekten kafasının arkasında gözleri vardı. Bu gerçekten ürperticiydi!

That could literally ruin my life. - O gerçekten hayatımı mahvedebilir.

effect

That was really effective. - O gerçekten etkiliydi.

practical

It's not really practical. - Gerçekten pratik değil.

Religion is very personal. Practically everyone has really his own religion. Collectivity in religion is an artifice. - Din çok bireyseldir. Neredeyse herkesin gerçekten kendi dini vardır. Dindeki bütünlük bir kurnazlıktır.

earnest(1)
truth

To tell the truth, I don't really like him. - Doğruyu söylemek gerekirse, onu gerçekten sevmiyorum.

Did you really expect him to tell you the truth? - Onun gerçeği söyleyeceğini gerçekten bekliyor muydunuz?

truthful

You will answer truthfully, won't you? - Gerçekten cevap vereceksin, değil mi?

gerçekten de
indeed

Life is indeed a good thing. - Hayat gerçekten de iyi bir şeydir.

gerçekten yapılan
de facto
gerçekten mi
really

Really? I thought she'd be the last person to get married. - Gerçekten mi? Onun evlenecek son kişi olduğunu düşünüyordum.

Really? You have a favorite writer you always read? - Gerçekten mi? Kitaplarını hep okuduğun, sevdiğin bir yazarın var mı?

gerçekten de
so indeed
gerçekten gerekli
must-have
gerçekten kaçış
escapism
gerçekten varolan
concrete
gerçekten yapmak
carry out
gerçekten!
(Argo) reckon!
gerçekten inanmak
firmly believe
gerçekten inanmak
really believe
gerçekten mi
honest
gerçekten var olan
concrete
gerçekten çok teşekkürler
thank you very much indeed
gerçekten öyle
quite so!
gerçekten öyle mi
is that so?
gerçekten mi
oh really
Turkish - Turkish
Gerçek olarak, hakikaten, sahi, sahiden, filhakika, filvaki: "Hiçbir genç adam, ölümü gerçekten düşünmemiştir."- N. Ataç
Gerçek olarak, hakikaten, sahi, sahiden, filhakika, filvaki