It smelled really good.
- Gerçekten güzel koktu.
At last a good idea struck me.
- Sonunda aklıma güzel bir fikir geldi.
We had a lovely meal.
- Biz güzel bir yemek yedik.
What a lovely surprise!
- Ne güzel bir sürpriz!
It is very pleasant to cross the ocean by ship.
- Gemi ile okyanusu geçmek çok güzel.
It was hard for me to act pleasantly to others.
- Başkalarına güzel bir şekilde davranmak benim için çok zordu.
Nagasaki, where I was born, is a beautiful port city.
- Doğduğum yer olan Nagasaki, güzel bir liman kentidir.
She is very beautiful, and what is more, very wise.
- O çok güzeldir, daha neyse çok akıllıcadır.
Betty is a pretty girl, isn't she?
- Betty güzel bir kızdır, değil mi?
She sang pretty well.
- O oldukça güzel söyledi.
I hope it will be nice.
- Havanın güzel olacağını umuyorum.
What a nice surprise!
- Ne güzel bir sürpriz!
The island has a fine harbor.
- Adanın güzel bir limanı var.
She is studying fine art at school.
- Okulda güzel sanatlar okuyor.
Mary is not only beautiful, she's smart, too.
- Mary sadece güzel değil, o akıllı da.
It's the smart thing to do.
- Bu yapılacak güzel bir şey.
How about spending an elegant and blissful time at a beauty salon?
- Bir güzellik salonunda hoş ve mutlu bir zaman geçirmeye ne dersin?
Japan is famous for her scenic beauty.
- Japonya manzara güzelliğiyle ünlüdür.
It is likely to be fine tomorrow.
- Yarın hava muhtemelen güzel olacak.
A very handsome prince met an exceptionally beautiful princess.
- Çok yakışıklı bir prens istisnai güzel bir prensesle tanıştı.
The handsome prince fell in love with a very beautiful princess.
- Yakışıklı prens çok güzel bir prensese aşık oldu.
She played the piano beautifully.
- O, güzelce piyano çaldı.
The actress was dressed beautifully.
- Aktris güzel giyinmişti.
Well, the night is quite long, isn't it?
- Güzel, gece çok uzun, değil mi?
She sang pretty well.
- O oldukça güzel söyledi.
What should we do to protect the beautiful earth from pollution?
- Güzel dünyayı kirlilikten korumak için ne yapmalıyız?
The beautiful girl with black hair was in the park.
- Siyah saçlı güzel kız parkta idi.
Tom's creative thinking nicely complemented Mary's organizational talents.
- Tom'un yaratıcı düşüncesi Mary'nin örgütsel yeteneklerini güzelce tamamladı.
I thought it worked nicely.
- Onun güzelce çalıştığını düşündüm.
Time is a good physician, but a bad cosmetician.
- Zaman iyi bir hekim ama kötü bir güzellik uzmanıdır.
One of the nice things about being bald is that you never have a bad hair day.
- Kel olmakla ilgili güzel şeylerden biri, asla kötü bir saçlı bir gününün olmamasıdır.
Jane is fat and rude, and smokes too much. However, Ken thinks she's lovely and charming. That's why they say love is blind.
- Jane şişman ve kaba ve çok sigara içiyor. Fakat, Ken onun güzel ve çekici olduğunu düşünüyor. Aşkın gözü kördür demelerinin nedeni bu.
Fifth Avenue is an elegant street.
- Beşinci sokak güzel bir sokaktır.
The Avenue of the Champs Elysées is very beautiful and very elegant.
- Şanzelize Caddesi çok güzel ve çok şıktır.
The most beautiful flowers have the sharpest thorns.
- En güzel çiçeklerin en keskin dikenleri vardır.
A pretty girl like you will definitely be noticed.
- Senin gibi güzel bir kız kesinlikle fark edilir.
The real definition of science is that it's the study of the beauty of the world.
- Bilimin gerçek tanımı, dünyanın güzelliğini araştırmaktır.
That girl is good-looking.
- O kız güzel görünümlü.
Mary is a good-looking woman.
- Mary güzel bir kadın.
She has beautiful rosy cheeks.
- Onun güzel al yanakları var.
She is beautiful, and what is more, very graceful.
- O güzel ve ayrıca çok zarif.
Ice skating can be graceful and beautiful.
- Buz pateni zarif ve güzel olabilir.
The sky promises fair weather.
- Gökyüzü güzel hava vaadediyor.
After the rain, fair weather.
- Yağmurdan sonra, güzel hava.
My grandfather goes for a walk on fine days.
- Dedem güzel günlerde yürüyüşe gider.
I have bought an adorable doll for my granddaughter.
- Torunum için çok güzel bir bebek satın aldım.
Alice has stunning legs.
- Alice çok güzel bacaklara sahip.
She is stunningly good-looking.
- O şaşırtıcı bir şekilde güzeldir.
She is very pretty, I mean, she is attractive and beautiful.
- O çok sevimlidir, yani, çekici ve güzeldir.
Mary isn't as beautiful as her sister, but she's still quite attractive.
- Mary kız kardeşi kadar güzel değil fakat hâlâ oldukça çekici.
No girl in my class is prettier than Linda.
- Sınıfımdaki hiçbir kız Linda'dan daha güzel değildir.
You're definitely prettier than Mary.
- Kesinlikle Mary'den daha güzelsin.
This woman is very good looking.
- Bu kadın çok güzel görünüyor.
That lady is very good looking.
- O hanım çok güzel gözüküyor.
Mary looked like Belle from the Beauty and the Beast.
- Mary Güzel ve Çirkin'den Belle'ye benziyordu.
That flower smells sweet.
- O çiçek güzel kokuyor.
He whispered sweet nothings into her ear.
- Kulağına güzel ama anlamsız sözler fısıldadı.
It is possible to launder language to make it more appealing and uplifting.
- Onu daha güzel ve çekici yapmak için dili aklamak mümkündür.
Attendance should be good provided the weather is favorable.
- Hava güzel olması koşuluyla, katılım iyi olmalı.