When we are praised, we gain confidence.
 - Övüldüğümüz zaman güven kazanırız.
Public opinion polls are barometers of confidence in the government.
 - Kamuoyu yoklamaları hükümete olan güveni ölçen göstergelerdir.
You should have more faith in yourself.
 - Kendine daha çok güvenin olmalı.
Never lose faith in yourself. You can do everything you want to do.
 - Kendinize olan güveni asla kaybetmeyin... Yapmak istediğiniz her şeyi yapabilirsiniz.
You can trust John. He will never let you down.
 - John'a güvenebilirsin. O seni asla hayal kırıklığına uğratmayacak.
Although I trusted the map, it was mistaken.
 - Haritaya güvenmeme rağmen o hatalıydı.
They tried to swim to safety.
 - Onlar güvenle yüzmeye çalıştı.
Tom is concerned about Mary's safety.
 - Tom Mary'nin güvenliği hakkında endişeli.
Tom obviously deserves credit.
 - Tom açıkçası güveni hak ediyor.
Tom deserves a bit of credit.
 - Tom biraz güveni hak ediyor.
Her tears gave more credence to the story.
 - Onun gözyaşları hikayeye daha güven verdi.
Americans have lost their trust in Toyota.
 - Amerikalılar Toyota'ya olan güvenini kaybettiler.
I have absolute trust in him.
 - Ona mutlak güvenim var.
I know you can rely on him for transportation.
 - Ulaşım için ona güvenebileceğinizi biliyorum.
You shouldn't rely on other people's help.
 - Diğer insanların yardımına güvenmemelisiniz.
You're running a big risk in trusting him.
 - Ona güvenerek büyük bir riske giriyorsun.
Trusting yourself is the key to success.
 - Kendine güvenmek başarının anahtarıdır.
Tom didn't trust Mary as much as she trusted him.
 - Onun Tom'a güvendiği kadar çok Tom Mary'ye güvenmiyor.
Would you like to become a trusted user?
 - Güvenilir bir kullanıcı olmak istiyor musunuz?
You can count on him.
 - Ona güvenebilirsiniz.
Don't worry. You can count on me.
 - Merak etme. Bana güvenebilirsin.
I can assure you of his reliability.
 - Onun güvenirliği konusunda sizi temin ederim.
In other words, reliability is impossible unless there is a natural warmth.
 - Diğer bir deyişle, doğal bir sıcaklık olmadığı sürece, güvenilirlik mümkün değildir.
He's a reliable man, you can reckon on him.
 - O güvenilir bir adam, ona güvenebilirsin.
Don't lean on your friends for help.
 - Yardım için arkadaşlarınıza güvenmeyin.
He is a man you can rely upon.
 - O, güvenebileceğin bir adamdır.
You cannot rely upon Jim's words since he tries to please everybody.
 - O herkesi memnun etmeye çalıştığı için Jim'in sözlerine güvenemezsin.
Mistrust is the mother of safety.
 - Güvensizlik güvenliğin anasıdır.
It is more ignominious to mistrust our friends than to be deceived by them.
 - Arkadaşlarımıza güvenmemek onlar tarafından aldatılmaktan daha aşağılayıcıdır.
I looked upon his courage and trusted him.
 - Onun cesaretini takdir ettim ve ona güveniyorum.
His courage impressed me enough for me to trust him.
 - Onun cesareti ona güvenmem için beni yeterince etkiledi.
I've been given assurances.
 - Bana güvenceler verildi.
I always hear assurances about economic recovery, but I still haven't seen it.
 - Ben her zaman ekonomik iyileşme hakkında güvence duyuyorum, ama ben hâlâ onu görmedim.