The roses are in bloom.
- Güller çiçek açmışlar.
The gardener planted a rose tree in the middle of the garden.
- Bahçıvan bahçenin ortasına bir gül ağacı dikti.
You didn't even say goodbye.
- Güle güle bile demedin.
Goodbye! When you have more time, come back and play!
- Güle güle! Daha fazla zamana sahip olduğunda, geri gel ve oyna!
Goodbye! When you have more time, come back and play!
- Güle güle! Daha fazla zamana sahip olduğunda, geri gel ve oyna!
I didn't say goodbye to my mom.
- Anneme güle güle demedim.
Don't laugh at him for making a mistake.
- Hata yaptığı için ona gülme.
A teacher should never laugh at his students' mistakes.
- Bir öğretmen öğrencilerinin hatalarına asla gülmemeli.
I could hardly resist laughing.
- Gülmeye karşı koyamadım.
It is no laughing matter that he couldn't graduate from university this year.
- Onun bu yıl üniversiteden mezun olamaması gülünecek bir şey değil.
Man is the only animal that can laugh.
- İnsan gülebilen tek hayvandır.
They laughed the speaker down.
- Onlar spikeri gülerek susturdular.