He could not take effective measures.
 - O etkin önlemler alamadı.
Do you think you have to be able to pass for a native speaker to be an effective spy?
 - Yerli bir konuşmacı olmana rağmen etkili bir casus olmak için sınavı geçebilmek zorunda olduğunu düşünüyor musun?
I think that our living together has influenced your habits.
 - Sanırım birlikte yaşamamız alışkanlıklarını etkiledi.
He has a great influence on his country.
 - Ülkesinin üstünde büyük etkisi var.
I was young and impressionable at that time.
 - O zamanlar genç ve kolay etkilenendim.
He made a good impression.
 - O iyi bir etki yaptı.
It is not my purpose to investigate the impact of Emmet's theory on biology.
 - Amacım Emmet'in teorisinin biyolojiye olan etkisini araştırmak değildir.
They have no impact on the environment.
 - Onların çevre üzerinde herhangi bir etkisi yok.
Poverty is not an accident. Like slavery and apartheid, it is man-made and can be removed by the actions of human beings.
 - Yoksulluk tesadüf değildir. Kölelik ve apartheid gibi insan ürünüdür ve insan etkinlikleriyle ortadan kaldırılabilir.
The invasion of other countries is a shameful action.
 - Başka ülkelerin işgali utanç verici bir etkinliktir.
His speech deeply affected the audience.
 - Konuşması dinleyicileri derinden etkiledi.
Worry affected his health.
 - Endişe onun sağlığını etkiledi.
Persuasion is often more effectual than force.
 - İkna genellikle zorlamaktan daha etkilidir.
Many fear that cuts in the defense budget will undermine the military's effectiveness.
 - Birçokları, savunma bütçesindeki kesintilerin ordunun etkinliğini baltalayacağından korkuyorlar.
What's your favorite activity?
 - Senin gözde etkinliğin nedir?
What's your favorite summer activity?
 - Favori yaz etkinliğin nedir?
I don't think you understand the repercussions your actions have caused.
 - Hareketlerinin neden olduğu etkileri anladığını sanmıyorum.
No one correctly predicted the repercussions of these policies.
 - Hiç kimse bu politikaların etkilerini doğru bir şekilde öngöremedi.
Tom sounds impressed.
 - Tom etkilenmiş görünüyor.
The bus driver was not impressed when Tom pulled out a $50 note to pay his fare.
 - Otobüs şoförü, Tom'un bilet ücreti için elli dolar uzatmasından etkilenmedi.
Stress balls are very effective.
 - Stres topları çok etkilidir.
Tom's stressful job is having a detrimental effect on his health.
 - Tom'un stresli işi sağlığı üzerinde zararlı bir etkiye sahiptir.
The stock market crash of October 1987 in New York is still vividly remembered.
 - New York'ta Ekim 1987 borsa krizi hâlâ etkili bir şekilde hatırlanmaktadır.
Exporting is a commercial activity which transcends borders.
 - İhracaat sınırları aşan ticari bir etkinliktir.
What's your favorite summer activity?
 - Favori yaz etkinliğin nedir?
We want to make learning effective, interesting, and fascinating.
 - Biz öğrenmeyi, etkili, ilginç ve etkileyici yapmak istiyoruz.
Mrs. Tanaka, the new teacher, is offering Japanese as an extra curricular activity twice a week to interested students.
 - Bayan Tanaka, yeni öğretmen, Japoncayı haftada iki kez ilgili öğrencilerine müfredat dışı etkinlik olarak öneriyor.
The exhibition was very impressive.
 - Sergi çok etkileyiciydi.
I want to learn to speak Hawaiian, so I can impress my girlfriend.
 - Havaiili konuşmayı öğrenmek istiyorum, böylece kız arkadaşımı etkileyebilirim.
Nancy has a hold on her husband.
 - Nancy'nin kocası üzerinde bir etkisi var.
Sugary drinks have no nutritional value and contribute significantly to weight gain.
 - Şekerli içeceklerin hiçbir besin değeri yoktur ve kilo almaya önemli ölçüde etki ederler.