Hâlâ Tom hakkında öğrenmek zorundayım.
 - I still have to find out about Tom.
Onun nerede yaşadığını öğrenmek için onu eve kadar izledi.
 - She followed him home to find out where he lived.
Tom anglophobia'nın anlamını bilmiyordu, bu yüzden onun ne demek olduğunu bulabilmek için hızlı bir web araştırması yaptı.
 - Tom didn't know the meaning of anglophobia, so he did a quick web search to see if he could find out what it meant.
Ailen anlarsa başın belaya girer.
 - You'll get into trouble if your parents find out.