düzleştirmek

listen to the pronunciation of düzleştirmek
Turkish - English
{f} flatten
even
level
ling. to unround
slick
surface
straighten

Mary used a flat iron to straighten her hair. - Mary saçlarını düzleştirmek için bir ütü kullandı.

to smooth, make flat, make level
to straighten

Mary used a flat iron to straighten her hair. - Mary saçlarını düzleştirmek için bir ütü kullandı.

to flatten, to level, to smooth
smooth
rub down
slick down
unround
level off
düz
smooth

The opening statement went smoothly. - Açılış konuşması düzgünce gitti.

Mary smoothed down her skirt. - Meryem eteğini düzeltti.

düz
plain

I'm just a plain office worker. - Ben sadece düz bir ofis çalışanıyım.

Try to write in plain English. - Düz İngilizce ile yazmaya çalış.

düz
straight

Also Felicja has blonde straight hair. - Ayrıca Felicja'nın da sarı düz saçları var.

Go straight up the street for about 100 meters, and you will get to the junction of three roads. - Caddede yaklaşık 100 metre kadar düz gidin, ve üç yollu kavşağa varırsınız.

düz
flat

She got a flat tire on her way home. - O eve giderken düz bir lastik aldı.

The earth is round, not flat. - Dünya yuvarlaktır, düz değil.

düz
{s} even

Tom organized the event. - Tom etkinliği düzenledi.

I corrected even the smallest details. - Ben en küçük ayrıntıları bile düzelttim.

düz
erect
düz
in plane
düz
(Tıp) planum
düz
glacé
düz
offset
düz
(Dilbilim) unrounded
düz
nonstriated
düz
clear-cut
düz
marble
düz
upright
düz
(Bilgisayar) solid
düz
(Tekstil) glace
düz
limit
düz
(Bilgisayar) regular

There is no regular boat service to the island. - Adaya düzenli bir tekne servisi yoktur.

This year too there are many regular concerts for amateur musicians being held. - Bu yıl da, amatör müzisyenler için düzenlenen çok sayıda düzenli konserler var.

düz
(Otomotiv) flat base
düzleştirme
(Meteoroloji,Pisikoloji, Ruhbilim) smoothing
düzleştirme
(İnşaat) blunting
düzleştirme
leveling
düz
flattened
düz
right

Cheer up! Everything will soon be all right. - Neşelen! Her şey yakında düzene girecek.

Rightists often dislike regulatory legislation. - Sağcılar çoğunlukla düzenleyici mevzuatı sevmezler.

düz
glabrous
düz
horizontal
düz
level

Her acting is on the level of a professional. - Onun oyunculuğu profesyonel düzeydedir.

I'm going to raise my English level. - İngilizce düzeyimi yükselteceğim.

düz
direct
düzleştirme
levelling
düz
levigate
düz
the plain
düz
straight through
düz
flat of
düz
straight on

Go straight on, and you will find the store. - Düz gidin ve mağazayı bulacaksınız.

buldozer ile düzleştirmek
flatten with a bulldozer
düz
flatwise
düz
slick
düz
flatways
düz
a grape raki
düz
unflavoured Turkish rakı duziko
düz
plane

The plane rose sharply before leveling off as it left the coast. - Uçak sahilden ayrılırken düz uçuşa geçmeden önce hızla yükseldi.

She lives on another plane of existence. - O, başka bir varlık düzleminde yaşıyor.

düz
flush

The toilet doesn't flush properly. - Tuvaletin sifonu düzgün çalışmıyor.

düz
platy
düz
form

Form a straight line! - Düz bir sıra oluşturun.

düz
rectus
düz
lank
düz
plat

He set the table with cups, saucers, plates and chargers. - O, masayı fincanlarla, çay bardağı tabaklarıyla, tabaklarla ve büyük düz tabaklarla donattı.

Where are the plates arranged? - Plakalar nerede düzenlenmiş?

düz
forehand
düz
running
düzleştirme
smooth
düzleştirme
planation
saçımı düzleştirmek istiyorum
I would like to have my hair straightened