For some reason I feel more alive at night.
- Bazı sebeplerden dolayı geceleri daha canlı hissediyorum.
The fish he caught yesterday is still alive.
- Onun dün yakaladığı balık hâlâ canlı.
People need to be more lively when presenting their work.
- İnsanlar işlerini sunarken daha canlı olması gerekir.
The discussion the villagers had on the environment was quite lively.
- Köylülerin çevrede yaptığı tartışma oldukça canlıydı.
Most living creatures in the sea are affected by pollution.
- Denizde yaşayan canlıların çoğu, kirlilikten etkilenir.
So long as the human spirit thrives on this planet, music in some living form will accompany and sustain it and give it expressive meaning.
- İnsan ruhu yeryüzünde bulunduğu müddetçe; müzik, canlı bir varlık gibi ona eş ve destek olup büyük anlam katacak.
It's a living being, so of course it shits.
- O bir canlı, dolayısıyla doğal olarak sıçıyor da.
I don't look down upon any living being. Needless to say, I'm no God. I'm a human being myself; I may have made mistakes, I do admit.
- Ben hiçbir canlıyı küçümsemiyorum. Tabii ki ben Allah değilim. Ben de kulum; hatalarım olmuştur, yalanlamıyorum.
A crisp wind blew up over the sand dunes from the sea.
- Denizden kum tepelerinin üzerinde canlı bir rüzgar patladı.
I am pleased with this vivid portrait in particular.
- Ben özellikle bu canlı portreden memnunum.
He has a very vivid imagination.
- Onun çok canlı bir hayal gücü var.
Is there anybody who would like to go see a live concert of Lady Gaga with me?
- Benimle Lady Gaga'nın bir canlı konserini seyretmeye gitmek isteyen biri varmı?
Many lives were lost in the accident.
- Kazada çok sayıda canlı kayboldu.
Things are looking brighter.
- İşler daha canlı görünüyor.
You are bright and glowy this morning.
- Bu sabah canlı ve parlaksın.
The memories are very fresh and vivid.
- Anılar çok taze ve canlıdır.
Is there anybody who would like to go see a live concert of Lady Gaga with me?
- Benimle Lady Gaga'nın bir canlı konserini seyretmeye gitmek isteyen biri varmı?
She smiled at me with friendly brown eyes.
- O, arkadaş canlısı kahverengi gözlerle bana gülümsedi.
If it were not for water, no living things could live.
- Eğer su olmasa canlılar yaşayamaz.
All living things die some day.
- Tüm canlılar bir gün ölür.
Layla burned Fadil alive for his money.
- Leyla, parası için Fadıl'ı canlı canlı yaktı.
Health and vitality are important for long life.
- Sağlık ve canlılık uzun hayat için gereklidir.
The doll was surprisingly lifelike.
- Bebek şaşırtıcı bir biçimde canlı gibiydi.
France is a vibrant democracy.
- Fransa canlı bir demokrasidir.
All living things on Earth contain carbon.
- Yeryüzündeki tüm canlılar karbon içerirler.
Living things are made from cells.
- Canlılar hücrelerden oluşur.
The sky in this photo is very saturated.
- Bu fotoğraftaki gökyüzü çok canlı.
So long as the human spirit thrives on this planet, music in some living form will accompany and sustain it and give it expressive meaning.
- İnsan ruhu yeryüzünde bulunduğu müddetçe; müzik, canlı bir varlık gibi ona eş ve destek olup büyük anlam katacak.
The doll was surprisingly lifelike.
- Bebek şaşırtıcı bir biçimde canlı gibiydi.
I just admire the diversity of life on our planet.
- Gezegenimizdeki canlıların çeşitliliğine hayranım.
A two-meter-long live crocodile has been found in a garden greenhouse in Sweden's third largest city, Malmö.
- İsveç'in üçüncü büyük kenti olan Malmö'deki bir sera bahçesinde iki metre uzunluğundaki canlı bir timsah bulundu.