Düşünmek için zamanım yoktu. Kanaate dayalı karar almak zorundaydım.
- I didn't have time to think. I had to make a judgment call.
Keşke bana Tom demekten vazgeçsen.
- I wish you would stop calling me Tom.
O bana bir yalancı demekten geri kalmadı.
- He as good as called me a liar.
İki gün içinde beni yeniden ara.
- Call me again in two days.
Bu öğleden sonra beni ara.
- Call me this afternoon.
Tom Mary'yi ona geç kalacağını söylemek için aradı.
- Tom called Mary to tell her he'd be late.
Tom geç kalacağını Mary'ye söylemek için aradı.
- Tom called to tell Mary that he'd be late.
Her şeyden önce, Jim'i ziyaret etmek zorundayım.
- First of all, I have to call on Jim.
Bir gün seni ziyaret etmek istiyorum.
- I would like to call on you one of these days.
Nicaraguan Native Americans call other Nicaraguans 'the Spanish.'
- Die nicaraguanischen Indios bezeichnen die anderen Nicaraguaner als „Spanier“.
The students often call each other gay as an insult.
- Die Schüler beleidigen sich oft, indem sie sich gegenseitig als „schwul“ bezeichnen.