O benim soruları yanıtlamaktan kaçındı.
 - She avoided answering my questions.
O soruyu yanıtlamak istemiyorum.
 - I don't want to answer that question.
O, telefona cevap vermek için kalktı.
 - She got up to answer the phone.
Çabucak cevap vermek zorunda değilsin.
 - You don't have to answer quickly.
Cevabınız tatmin edici olmaktan uzaktır.
 - Your answer is far from satisfactory.
Onun cevabı tatmin edici olmaktan uzaktı.
 - His answer was far from satisfactory.
Ben mektupların hiçbirini yanıtlamadım.
 - I answered neither of the letters.
Soruyu kolaylıkla yanıtlaması bizi şaşırttı.
 - The ease with which he answered the question surprised us.
İngilizce yanıt vermek zorunda mıyım?
 - Do I have to answer in English?
Aşağıdaki soruları İngilizce olarak yanıtlayın.
 - Answer the following questions in English.
Ona karşılık vermeyecek kadar akıllıdır.
 - She knows better than to answer back to him.
Ben onun sahtekarlığına karşılık veremem.
 - I can't answer for his dishonesty.
You have to answer the question.
 - Du musst die Frage beantworten.
I can't answer your question.
 - Ich kann deine Frage nicht beantworten.