After one or two large factories have been built in or near a town, people come to find work, and soon an industrial area begins to develop.
 - Kasabada veya kasabanın yakınında bir veya iki büyük fabrika kurulduysa, insanlar iş bulmaya gider, ve yakında bir endüstriyel alan büyümeye başlar.
Birth is, in a manner, the beginning of death.
 - Doğum,bir şekilde,ölümün başlangıcıdır.
You began to learn Esperanto.
 - Esperanto öğrenmeye başladınız.
He began his meal by drinking half a glass of ale.
 - Yarım bardak bira içerek yemeğine başladı.
The dog began to run.
 - Köpek koşmaya başladı.
They started running.
 - Onlar koşmaya başladılar.
Birth is, in a manner, the beginning of death.
 - Doğum,bir şekilde,ölümün başlangıcıdır.
All beginnings are difficult.
 - Bütün başlangıçlar zordur.
The journey has just begun.
 - Yolculuk henüz başladı.
When we went to the hall, the concert had already begun.
 - Salona gittiğimizde, konser çoktan başlamıştı.
Now I must go about my work.
 - Şimdi işime başlamalıyım.
The student center is a good place to strike up conversations.
 - Öğrenci merkezi konuşmalara başlamak için iyi bir yer.
We got up early and set about cleaning our house.
 - Erken kalktık ve evimizi temizlemeye başladık.
I must set about that work without delay.
 - Gecikmeden o işe başlamalıyım.
We must get down to our homework.
 - Biz ödevimize başlamalıyız.
I've never seen him really get down to work.
 - Onun gerçekten işe başladığın asla görmedim.
Commencement is typically the first or second Saturday in April.
 - Başlangıç genellikle nisan ayının birinci ya da ikinci cumartesisidir.
Tom's trial commenced three days later.
 - Tom'un davası üç gün sonra başladı.
I quit my job and moved so I could start off with a clean slate.
 - Maziye sünger çekip yeniden başlamak için işimi bıraktım ve taşındım.
There's nothing better than a good cup of coffee to start off the day.
 - Güne başlamak için güzel bir fincan kahveden daha iyi bir şey yoktur.