başkalaşmak

listen to the pronunciation of başkalaşmak
Turkish - English
alter
vary
grow different
to change, alter, become changed, become altered
to metamorphose, undergo metamorphosis
metamorphose
to metamorphose, to change, to alter
change
başka
else

Is there anyone else wanting to eat? - Yemek yemek isteyen başka birisi var mı?

In order to make us and everyone else remember this day, I ask everyone to plant a tree with us. - Bize ve başka herkese bu günü hatırlatmak için, bizimle birlikte herkese bir ağaç dikmesini rica ediyorum.

başka
different

Did Jesus walk over water and then turn it into wine? No, that's a different story! - İsa su üzerinde mi yürüdü ve onu şaraba mı dönüştürdü? Hayır bu başka bir konu!

Am I that much different from everyone else? - Ben başka herkesten o kadar farklı mıyım?

başka
another

I have another friend in China. - Çin'de başka bir arkadaşım var.

Show me another camera. - Bana başka bir kamera göster.

başka
other

Everyone has the right to own property alone as well as in association with others. - Her şahıs tek başına veya başkalarıyla birlikte mal ve mülk sahibi olma hakkına sahiptir.

They are talking loudly when they know they are disturbing others. - Başkalarını rahatsız ettiklerini öğrendiklerinde yüksek sesle konuşuyorlardı..

başka
otherwise

I could not have done otherwise. - Başka türlü yapamazdım.

I tried to convince Tom otherwise. - Tom'u başka türlü ikna etmeye çalıştım.

başkalaşma
{i} alteration
başka
beside

Was there anybody else besides Tom? - Tom'dan başka orada kimse var mıydı?

I don't have any other hobbies besides football. - Futbol dışında başka hiçbir hobim yoktur.

başka
other than

It's unlikely that anyone other than Tom would be interested in buying this. - Tom'dan başkasının bunu almayı istemesi pek olası değil.

Did anybody other than Jim see her? - Jim'den başka onu gören biri var mı?

başka
forth
başka
but

It was nothing but a joke. - Bu şakadan başka bir şey değildi.

We had no choice but to leave the matter to him. - Meseleyi ona bırakmaktan başka çaremiz yoktu.

başka
any more

I don't want any more surprises. - Başka sürprizler istemiyorum.

To be happy and not ask any more questions would be best. - Mutlu olmak ve başka soru sormamak en iyisi olur.

başka
(Bilgisayar) more

Time is more precious than anything else. - Zaman başka herhangi bir şeyden daha değerlidir.

Good health is more valuable than anything else. - İyi sağlık başka herhangi bir şeyden daha değerlidir.

başka
apart

Apart from my sister, my family doesn't watch TV. - Kız kardeşimden başka, ailem televizyon izlemez.

Apart from Barack Obama, all US presidents were white. - Barak Obama dışında bütün Amerika Birleşik Devletleri başkanları beyazdır.

başka
saving
başka
{s} distinct
başka
what else

Tom didn't know what else to say. - Tom başka ne söyleyeceğini bilmiyordu.

Tom doesn't know what else to do. - Tom başka ne yapacağını bilmiyor.

başka
alternate
başka
alternative

We agreed that there was no other alternative. - Başka seçenek olmadığını kabul ettik.

Bear in mind that, under such circumstances, we have no alternative but to find another buyer. - Aklınızda bulunsun, bu koşullar altında başka bir alıcı bulmaktan başka alternatifimiz yok.

başka
further

Do you have any further questions to ask? - Soracak başka sorunuz var mı?

Do you have any further questions? - Başka sorularınız var mı?

başka
atypical
başka
any further
başka
to another
başka
apart from

Apart from my sister, my family doesn't watch TV. - Kız kardeşimden başka, ailem televizyon izlemez.

Apart from his parents, no one knows him very well. - Ebeveynlerinden başka hiç kimse onu çok iyi tanımıyor.

başka
except, apart (from), other (than)
başka
except

Tom had no choice except to accept the consequences. - Tom'un sonuçları kabul etmekten başka seçeneği yoktu.

I know nothing except that she left last week. - Geçen hafta ayrıldığından başka bir şey bilmiyorum.

başka
excepting
başka
barring
başka
other, another, different
başka
slang gypsy
başka
hetero
başka
another; other; different; else
başka
save

Nothing but a miracle can save her now. - Artık onu bir mucizeden başka hiçbir şey kurtaramaz.

The President called on everyone to save energy. - Başkan enerji tasarrufu yapmak için herkesi aradı.

başka
noneot
başkalaşma
vexation, getting out of sorts, getting annoyed; becoming troubled
başkalaşma
change, alteration
başkalaşma
Christianity the Transfiguration
başkalaşma
metamorphic
Turkish - Turkish
Başka bir varlığa, niteliğe dönüşmek, değişmek, farklılık kazanmak
Kötüleşmek, bozulmak
Biçim değiştirmek, istihale etmek
istihale etmek
Başka
özge
Başka
(Hukuk) MAADA
Başkalaşma
istihale
Başkalaşma
metamorfoz
başka
Bilinenden ayrı, değişik, farklı, özge: "Yıllar sonra olaya başka bir açıdan bakabildim."- H. Taner
başka
Bilinenden ayrı, değişik, farklı, özge
başka
"Ayrıca, üstelik, bir yana" anlamlarında -dan / -den başka biçiminde kullanılır
başka
Nitelik yönünden alışılmışın dışında bir üstünlüğü olan
başka
Konu edilen, bilinenden ayrı nesne ve kimse için teklik veya çokluk olarak başkası, başkaları biçiminde kullanılır
başka
Konu edilen, bilinenden ayrı nesne ve kimse için teklik veya çokluk olarak başkası, başkaları biçiminde kullanılır: "Başkalarının otuz liraya yaptığı bir kostümü siz niye seksen liraya yapıyorsunuz?"- R. N. Güntekin. "Ayrıca, üstelik, bir yana" anlamlarında -dan / -den başka biçiminde kullanılır
başka
Nitelik yönünden alışılmışın dışında bir üstünlüğü olan: "Bütün bunlar beni herkesten başka bir insan yapmıyor."- H. E. Adıvar
başkalaşma
Embriyon evresinden ergin olana değin bir hayvanın geçirdiği biçim ve yapı değişimleri, istihale, metamorfoz
başkalaşma
Başkalaşmak işi