başıboş

listen to the pronunciation of başıboş
Turkish - English
{s} idle

Sooner or later, you will regret your idleness. - Er ya da geç, bu başıboşluğundan pişman olacaksın.

I don't engage in idle speculation. - Ben başıboş tahminle meşgul olmam.

{s} rambling
{s} stray

Tom adopted a stray dog. - Tom başıboş bir köpeği kabul etti.

Tom was attacked by a stray dog. - Tom başıboş bir köpek tarafından saldırıya uğradı.

adrift

Tom's body was found by fishemen floating adrift in the sea. - Tom'un cesedi denizde başıboş yüzerken balıkçılar tarafından bulundu.

Their boat is adrift. - Onların botları başıboş.

vagabond
roving
straggling
aimlessly, at will
vagrant

Police say he got the boys from the South Pattaya pier area where there are a lot of vagrant children. - Polis, oğlanları bir sürü başıboş çocuğun olduğu Güney Pattaya iskelesinden aldığını söyledi.

unfettered, untrammeled
idled
strayed
straggly
footloose
unconfined or untethered (animal); (child) who is allowed to roam about by himself/herself, unsupervised
untied, free, loose; aimless; neglected, unattended; stray
{s} unattended

Mary blamed Jack for leaving their children unattended. - Mary çocuklarını başıboş bıraktığı için John'u suçladı.

free

They were encouraged not to let their cattle roam freely. - Sığırlarının serbestçe başıboş gezinmelerine izin vermemeleri teşvik edildi.

untied
drifter
aimless
uncontrolled
unchecked
loose
devil-may-care
devil may care
at large
on the loose
helmless
rein
free rein
disorderly
rampant
başıboş gezmek
ramble
başıboş bir şekilde
wild
başıboş büyümek
run wild
başıboş bırakmak
give free rein to
başıboş bırakmak
to give free rein (to sb)
başıboş bırakmak
1. to let (an animal, a child) run loose. 2. to let (someone) do as he/she pleases
başıboş dolaşan
nomadic
başıboş dolaşan kimse
rambler
başıboş dolaşma
divagation
başıboş dolaşmak
loaf
başıboş dolaşmak
wander about
başıboş dolaşmak
to gad about/around, to wander around
başıboş dolaşmak
stray
başıboş dolaşmak
loaf about
başıboş dolaşmak
roam about
başıboş dolaşmak
rove
başıboş dolaşmak
rove about
başıboş dolaşmak
loaf around
başıboş dolaşmak
divagate
başıboş gezmek
to ramble, to wander, to bum around, to hang about/around
başıboş hayvan
straggler
başıboş hayvan
waif
başıboş hayvan
stray
başıboş hayvanları kapamak
impound
başıboş kalmak
run wild
başıboş kalmak
1. to be left unconfined or unsupervised. 2. to be left to do as one pleases
başıboş kimse
stray
başıboş tip
rambling
başıboş tip
gadabout
Turkish - Turkish
Bir şeye veya kimseye bağlı olmayan: "Başıboş yaşayışa alışkın değildir."- H. Taner
Bağlanmamış, serbest bırakılmış
Bağlanmamış, serbest bırakılmış: "İstanbul'un başıboş köpekleri rahatça ömür sürmektedirler."- S. Birsel
Kendi isteğine göre, hiçbir etki altında kalmadan: "Günün birçok saatlerinde dar sokaklarda başıboş dolaşır, eski Anadolu evlerini seyrederdim."- A. H. Tanpınar
Kendi isteğine göre, hiçbir etki altında kalmadan
Bir şeye veya kimseye bağlı olmayan
(Osmanlı Dönemi) serseri
başıboş
Favorites