bağcı

listen to the pronunciation of bağcı
Turkish - English
vigneron
one who cultivates vines for winemaking
vinedresser
grape grower
vine grower
vinegrower
viticulturist
bağ
connection

He has no connection with this affair. - Onun bu işle ile hiçbir bağlantısı yoktur.

You should cut off your connections with that group. - O grupla bağlantıları kesmelisin.

bağ
link

A chain is made up of many links. - Bir zincir birçok bağlantıdan oluşur.

It is a prevalent belief, according to a nationwide poll in the United States, that Muslims are linked with terrorism. - ABD'de ülke çapındaki bir ankete göre Müslümanların terörle bağlantılı olduğu yaygın bir inançtır.

bağ
{i} vineyard
bağ
bond

Which is longer, a single bond or a double bond? - Hangisi daha uzun? Bir tek bağ mı yoksa bir çift bağ mı?

Dan and Linda had a common bond. - Dan ve Linda'nın ortak bir bağı vardı.

bağ
tie

He demanded that the savage dog be kept tied up. - O, vahşi köpeğin bağlı tutulmasını istedi.

That child could barely manage to tie his shoes. - O çocuk ayakkabılarını güçlükle bağlayabildi.

bağ
{i} relationship
bağ
{i} daughter

Your daughter is a drug addict. - Kızınız bir uyuşturucu bağımlısı.

Your daughter is a drug addict. - Senin kızın bir uyuşturucu bağımlısı.

bağ
nexus
bağ
tie, cord; bandage; bunch, sheaf; relation, connection; bond; ligament; impediment, restraint
bağ
string

Mother tied up three pencils with a piece of string. - Annem bir parça ip ile üç kurşun kalemi bağladı.

Mother tied up three pencils with a piece of string. - Anne, bir parça iple üç kurşun kalemi bağladı.

bağ
{i} noose
bağ
as
bağ
{i} knot

I can't tie a very good knot. - Ben çok iyi bir fiyonk bağlayamam.

I showed Tom how to tie some knots. - Bazı düğümleri nasıl bağlayacağımı Tom'a gösterdim.

bağ
{i} cord

A developing embryo connects to the placenta via the umbilical cord. - Gelişmekte olan bir embriyo, göbek kordonu yoluyla plasentaya bağlanır.

He connected the cord to the machine. - O, kordonu makineye bağladı.

bağ
chain

A chain is made up of many links. - Bir zincir birçok bağlantıdan oluşur.

The boat is attached to the anchor by a chain. - Tekne bir zincirle çapaya bağlıdır.

bağ
so
bağ
{i} lace

Tom bought new laces for his shoes. - Tom ayakkabıları için yeni bağcıklar aldı.

Tom tied his shoe laces. - Tom ayakkabı bağlarını bağladı.

bağ
contact

She wasn't able to contact him by phone. - O, telefonla onunla bağlantı kuramadı.

He comes into contact with all kinds of people. - Her türlü insanla bağlantı kurar.

bağ
(Bilgisayar,Teknik) connector
bağ
(Bilgisayar) hyperlink
bağ
(Biyoloji) isthmus
bağ
restraint
bağ
interconnect

Everything is interconnected. - Her şey birbirine bağlıdır.

Tatoeba is really multilingual. All the languages are interconnected. - Tatoeba gerçekten çok dilli. Bütün diller birbirine bağlıdır.

bağ
couple
bağ
(Askeri) ammunition clip
bağ
though

She thought that she could become economically independent from her parents if she went to college. - Eğer üniversiteye gidebilirse ebeveynlerinden ekonomik olarak bağımsız olabileceğini düşündü.

Even though we were supposed to meet at 10, I've had no contact with them. I wonder if they've had an accident. - Saat onda buluşmamız gerekiyorken, onlarla bağlantı kuramadım. Onların kaza geçirip geçirmediğini merak ediyorum.

bağ
(İnşaat) anchorage
bağ
like

Would you like to exchange links? - Bağlantıları değiştirmek ister misin?

This is like fighting someone with one arm tied behind your back. - Bu, elinin biri arkanda bağlıyken biriyle dövüşmek gibidir.

bağ
ligature

Sami used a ligature to strangle Layla. - Sami, Leyla'yı boğmak için bir bağlama ipi kullandı.

bağ
ligament

I tore a ligament in my knee and had to have surgery. - Dizimde bir bağ yırttım ve ameliyat olmak zorundaydım.

Tendons and ligaments are more fragile than you might think. - Tendonlar ve bağlar düşündüğünüzden daha kırılgandır.

bağ
brace
bağ
fastener

Push buttons are a practical fastener for children's clothes. - İtmeli düğmeler, çocuk kıyafetleri için pratik bir bağlayıcıdır.

bağ
yoke
bağ
correlate
bağ
fascia
bağ
copulation
bağ
desmo
bağ
noose; relation
bağ
bandage
bağ
fastening
bağ
vinculum
bağ
binder
bağ
connexion
bağ
linkup
bağ
poet. garden; orchard
bağ
copula
bağ
alliance
bağ
header
bağ
linkage
bağ
trabecula
bağ
{i} relation

Health is the greatest gift; satisfaction the greatest wealth; fidelity the greatest relation. - En büyük nimet sağlık, en büyük zenginlik kanaat, en büyük bağ da vefadır.

bağ
{f} binding

This agreement is binding on all parties. - Bu anlaşma tüm tarafları bağlıyor.

This agreement is binding on all of us. - Bu anlaşma hepimizi bağlıyor.

bağ
whether

Your success depends upon whether you work hard or not. - Sizin başarınız, sıkı çalışıp çalışmamanıza bağlıdır.

Whether you will succeed or not depends on your efforts. - Başarılı olup olmayacağın çabalarına bağlıdır.

bağ
bridle
bağ
{i} truss
bağ
till
bağ
coupling
bağ
while

Hold this while I tie my shoes. - Ayakkabılarımı bağlarken bunu tut.

He tied his dog up to the tree while he went into the store. - O dükkana giderken köpeğini ağaca bağladı

bağ
neither
bağ
whereas
bağ
whence
bağ
hitch

Mary tied the horses to the hitching post. - Mary atları bağlama direğine bağladı.

Tom tied his horse to the hitching post. - Tom atını bağlama direğine bağladı.

bağ
fasten

Fasten your seatbelt. - Emniyet kemerini bağla.

Fasten your seat belt. - Emniyet kemerini bağla.

bağ
beginnings
bağ
lest
bağ
than

On Children's Day, more than 50 bicycles were donated. - Çocuklar Günü'nde 50'den fazla bisiklet bağışlandı.

Thank you very much for your generous donation. - Cömert bağışın için çok teşekkür ederim.

bağ
{i} bonding
bağ
syndesmo
Turkish - Turkish
Bağ yetiştirip ürününü satan kimse
Bağlayan veya soğuk haddehaneden çıkan metal şerit bobinlere bant yapıştıran (kimse)
üzüm yetiştiren
bağvan
(Osmanlı Dönemi) KERRAM
BAĞ
(Osmanlı Dönemi) f. Büyük bahçe. Bostan
BAĞ
(Osmanlı Dönemi) Üzüm asması
BAĞ
(Osmanlı Dönemi) Üzüm asmaları bulunan yer
bağ
Meyve bahçesi
bağ
Bir halat üzerine atılan sağlam, düzgün ve istendiğinde kolayca çözülebilen her türlü düğüm
bağ
Asmalık
bağ
İlgi, ilişki, rabıta
bağ
Sargı
bağ
Bağlam, deste, demet. İlgi, ilişki, rabıta: "Türk Devletine vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes Türktür."- Anayasa
bağ
Nota yazarken yan yana gelen aynı veya farklı değerdeki notaların birbirine bağlanarak çalınacağını belirtmek için yapılan yay biçimindeki işaret. Üzüm kütüklerinin dikili bulunduğu toprak parçası: "Üzümünü ye de bağını sorma."- Atasözü
bağ
Kemikleri birbirine bağlamaya, iç organları yerinde tutmaya yarayan lif demeti
bağ
Bir şeyi başka bir şeye veya birçok şeyi topluca birbirine tutturmak için kullanılan ip, sicim, şerit, tel gibi düğümlenebilir nesne
bağ
Bağlam, deste, demet
bağ
üzüm bahçesi
bağ
üzüm kütüklerinin dikili bulunduğu, üzüm yetiştirilen toprak parçası
bağ
Üzüm kütüklerinin dikili bulunduğu toprak parçası
göz bağcı
Göz bağı yapan kimse, illüzyonist
kasık bağcı
Kasık bağı yapan veya satan kimse