You should cut off your connections with that group.
- O grupla bağlantıları kesmelisin.
Why are you telling me about hippos all of the sudden? I don't see the connection between that and your twelve red goldfishes.
- Birdebire su aygırlarını bana niçin anlatıyorsun? O ve senin on iki kırmızı akvaryum balığının arasındaki bağlantıyı anlamıyorum.
Tom linked to my website from his blog.
- Tom bloğundan benim siteme bağlandı.
A chain is made up of many links.
- Bir zincir birçok bağlantıdan oluşur.
There is a strong bond between the brothers.
- Erkek kardeşler arasında güçlü bir bağ vardır.
Dan and Linda had a common bond.
- Dan ve Linda'nın ortak bir bağı vardı.
That child could barely manage to tie his shoes.
- O çocuk ayakkabılarını güçlükle bağlayabildi.
We were tied to our decision because we signed the contract.
- Sözleşme imzaladığımız için kararımıza bağlıydık.
The mother tied a ribbon in her daughter's hair.
- Anne, kızının saçına bir kurdele bağladı.
I shall win the king's daughter! they both cried.
- Kralın kızını kazanmalıyım! diye bağırdı ikisi de.
He bound the package with a string.
- O paketi bir iple bağladı.
Tom attached the string to the kite.
- Tom ipi uçurtmaya bağladı.
I showed Tom how to tie some knots.
- Bazı düğümleri nasıl bağlayacağımı Tom'a gösterdim.
Check all the loose knots and fasten them tight.
- Tüm gevşek düğümleri kontrol edin ve onları sıkı bağlayın.
A developing embryo connects to the placenta via the umbilical cord.
- Gelişmekte olan bir embriyo, göbek kordonu yoluyla plasentaya bağlanır.
He connected the cord to the machine.
- O, kordonu makineye bağladı.
All living things are connected in one chain of being.
- Tüm canlılar varlığın tek zincirine bağlıdırlar.
The prisoner is in chains.
- Tutsak zincirle bağlıydı.
Tom bought new laces for his shoes.
- Tom ayakkabıları için yeni bağcıklar aldı.
Mary laced up her boots.
- Mary çizmelerini bağladı.
How did you make contact?
- Nasıl bağlantı kurdun?
He comes into contact with all kinds of people.
- Her türlü insanla bağlantı kurar.
Tatoeba is really multilingual. All the languages are interconnected.
- Tatoeba gerçekten çok dilli. Bütün diller birbirine bağlıdır.
Everything is interconnected.
- Her şey birbirine bağlıdır.
Have you ever thought about donating your organs after you die?
- Öldükten sonra hiç organlarınızı bağışlamayı düşündünüz mü?
She thought that she could become economically independent from her parents if she went to college.
- Eğer üniversiteye gidebilirse ebeveynlerinden ekonomik olarak bağımsız olabileceğini düşündü.
Would you like to exchange links?
- Bağlantıları değiştirmek ister misin?
This is like fighting someone with one arm tied behind your back.
- Bu, elinin biri arkanda bağlıyken biriyle dövüşmek gibidir.
Sami used a ligature to strangle Layla.
- Sami, Leyla'yı boğmak için bir bağlama ipi kullandı.
I tore a ligament in my knee and had to have surgery.
- Dizimde bir bağ yırttım ve ameliyat olmak zorundaydım.
Tendons and ligaments are more fragile than you might think.
- Tendonlar ve bağlar düşündüğünüzden daha kırılgandır.
Push buttons are a practical fastener for children's clothes.
- İtmeli düğmeler, çocuk kıyafetleri için pratik bir bağlayıcıdır.
Health is the greatest gift; satisfaction the greatest wealth; fidelity the greatest relation.
- En büyük nimet sağlık, en büyük zenginlik kanaat, en büyük bağ da vefadır.
This agreement is binding on all of us.
- Bu anlaşma hepimizi bağlıyor.
This agreement is binding on all parties.
- Bu anlaşma tüm tarafları bağlıyor.
Your success depends upon whether you work hard or not.
- Sizin başarınız, sıkı çalışıp çalışmamanıza bağlıdır.
Your success depends on whether you pass the STEP examination or not.
- Sizin başarınız STEP sınavını geçip geçmemenize bağlıdır.
Fasten your seat belt while driving.
- Araba sürerken emniyet kemerini bağla.
We were cut off while talking on the telephone.
- Biz telefonda konuşurken bağlantı kesildi.
Mary tied the horses to the hitching post.
- Mary atları bağlama direğine bağladı.
He hitched the caravan to his car.
- O, karavanı arabasına bağladı.
Fasten your seat belt when you drive.
- Araba kullanırken emniyet kemerinizi bağlayın.
Fasten your seatbelt.
- Emniyet kemerini bağla.
Seeing something in a different context than the accustomed one can be surprising.
- Alışılmış olandan farklı bir bağlamda bir şey görmek şaşırtıcı olabilir.
On Children's Day, more than 50 bicycles were donated.
- Çocuklar Günü'nde 50'den fazla bisiklet bağışlandı.