In Japanese folklore, bakeneko are cats with magical powers.
 - Japon folklöründe, bakenekolar büyülü güçleri olan kedilerdir.
Not every lamp is magic.
 - Her lamba büyülü değildir.
There is sorcery behind this, said a sinister voice coming from the crowd.
 - Kalabalıktan gelen uğursuz bir ses Bunun arkasında büyücülük var dedi.
The spell was broken and the pig turned into a man.
 - Büyü bozuldu ve domuz, bir adama dönüştü.
Her beauty cast a spell over him.
 - Onun güzelliği onu büyüledi.
She is a charming woman.
 - O büyüleyici bir kadındır.
That baby has charming eyes.
 - Şu bebeğin büyüleyici gözleri var.
Studying languages is my biggest fascination and hobby.
 - Dil öğrenmek benim en büyük tutkum ve hobimdir.
She was enchanted by his little laugh.
 - Onun küçük kahkahasıyla büyülenmişti.
I'm not enchanting their children.
 - Ben onların çocuklarını büyülemiyorum.
Tom was accused of practicing witchcraft.
 - Tom, büyü uygulama konusunda suçlanıyordu.
Mary was accused of practicing witchcraft.
 - Mary, büyü uygulama konusunda suçlanıyordu.
Tom is a practitioner in the black arts.
 - Tom bir kara büyü uygulayıcısıdır.
I want to be a pilot when I grow up.
 - Büyüdüğüm zaman bir pilot olmak istiyorum.
I want to be somebody when I grow up.
 - Büyüdüğümde ben önemli biri olmak istiyorum.
Tom can see the many weeds that had grown up around the house.
 - Tom evin etrafında büyümüş olan pek çok yabani otları görebiliyor.
He is, as it were, a grown up baby.
 - O, adeta, büyümüş bir bebek.
Our international sales continue to grow, bringing the name of Toyo Computer into businesses world-wide.
 - Uluslararası satışlarımız büyümeye, Toyo Computer adını dünya çapında iş dünyasına getirmeye devam ediyor.
You must not smoke till you grow up.
 - Büyüyünceye kadar sigara içmemelisin.
I don't believe in spells and charms.
 - Büyülere ve cazibelere inanmıyorum.
This fantasy book is a succession of really flashy magical spells and that makes it boring instead.
 - Bu fantezi kitap gösterişli çok güzel büyülerin bir birbirini izlemesidir ve onun yerine bu onu sıkıcı yapar.
Tom is a practitioner in the black arts.
 - Tom bir kara büyü uygulayıcısıdır.
She's a glamorous girl.
 - O büyüleyici bir kız.
There's a big bottle of aspirin in the medicine cabinet.
 - Ecza dolabında büyük bir şişe aspirin var.
Grandmother believes that Chinese medicines are the best.
 - Büyükanne, Çin ilaçlarının en iyi olduğuna inanıyor.
Great artists have no country.
 - Büyük sanatçıların vatanı yoktur.
John grew up to be a great artist.
 - John büyük bir sanatçı oldu.