After one or two large factories have been built in or near a town, people come to find work, and soon an industrial area begins to develop.
- Kasabada veya kasabanın yakınında bir veya iki büyük fabrika kurulduysa, insanlar iş bulmaya gider, ve yakında bir endüstriyel alan büyümeye başlar.
These dresses are too large.
- Bu elbiseler çok büyük.
It's been a long time since I visited my grandmother.
- Büyükannemi ziyaret edeli uzun zaman oldu.
It was my grandfather that told me that story.
- O hikayeyi bana anlatan büyükbabamdı.
I think that it likely that there was a major fault in the lookout.
- Gözetlemede muhtemelen büyük bir hata olduğunu zannediyorum.
What are the four major golf tournaments comparable to the ones in tennis?
- Tenislerdekilerle karşılaştırılabilen dört büyük golf turnuvası hangileridir.
I had great difficulty in finding my ticket at the station.
- İstasyonda biletimi bulurken büyük zorluk yaşadım.
India was governed by Great Britain for many years.
- Hindistan uzun yıllar boyunca Büyük Britanya tarafından yönetildi.
Tokyo is a very big city.
- Tokyo çok büyük bir şehirdir.
Twitter is among the biggest enemies of Islam.
- Twitter İslâm'ın en büyük düşmanları arasındadır.
My grandfather's life was long and happy.
- Büyük babamın hayatı uzun ve mutluydu.
My grandfather lived a long life.
- Büyük babam uzun bir hayat yaşadı.
The huge building seemed to touch the sky.
- Büyük bina gökyüzüne dokunacak gibi görünüyordu.
He lives in a huge house.
- O, büyük bir evde yaşıyor.
There is a wide gap in the opinions between the two students.
- İki öğrenci arasında fikirlerde büyük bir uçurum vardır.
Write only your family name in capitals.
- Sadece soyadınızı büyük harflerle yazın.
Sentences begin with a capital letter.
- Cümleler büyük harfle başlar.
A big title does not necessarily mean a high position.
- Büyük bir unvan mutlaka yüksek bir görev anlamına gelmez.
We have given your order highest priority.
- Siparişinize en büyük önceliği verdik.
He was big and handsome.
- O, büyük ve yakışıklıydı.
He gave a party on a large scale.
- O büyük ölçekte bir parti verdi.
It is hoped that this new policy will create jobs on a large scale.
- Bu yeni politikanın büyük ölçekli işler yaratacağı umuluyor.
He looks older than my brother.
- O benim erkek kardeşimden daha büyük görünüyor.
He's three years older than I am.
- O benden üç yaş daha büyük.
Suddenly the eldest daughter spoke up, saying, I want candy.
- En büyük kız şeker istiyorum diyerek birdenbire konuştu.
Fatima is the eldest student in our class.
- Fatma sınıfımızdaki en büyük öğrencidir.
Tokyo is bigger than Rome.
- Tokyo Roma'dan daha büyüktür.
Beijing is bigger than Rome.
- Pekin, Roma'dan daha büyüktür.
My father was an ambitious man and would drink massive amounts of coffee.
- Babam hırslı bir adamdı ve büyük miktarda kahve içerdi.
Layla was the owner of the largest ranch in the area.
- Leyla bölgedeki en büyük çiftliğin sahibiydi.
Tom is the owner of the largest ranch in the area.
- Tom, bölgedeki en büyük çiftliğin sahibidir.
My grandmother is the oldest in this town.
- Büyükannem bu kasabada en yaşlıdır.
She is not my mother but my oldest sister.
- O benim annem değil fakat en büyük ablamdır.
Tom's grandfather was a signal officer in the army.
- Tom'un büyükbabası orduda bir muhabere subayıydı.
You must be more careful to avoid making a gross mistake.
- Büyük bir hata yapmaktan kaçınmak için daha dikkatli olmalısın.
My impression of this government is that they need a more forceful economic policy, otherwise they'll encounter large problems in the future.
- Benim bu hükümet hakkındaki izlenimim onların daha güçlü bir ekonomik politikaya ihtiyaçları olduğu, aksi takdirde gelecekte büyük sorunlarla karşılaşacaklarıdır.
My grandmother can ride a motorcycle, and what's more, a bicycle.
- Büyükannem bir motosiklet sürebilir, ve dahası bir bisikleti de.
Tom won a sizable amount of money.
- Tom oldukça büyük bir miktarda para kazandı.
The stability of Chinese economy is substantially overestimated.
- Çin ekonomisinin istikrarı büyük ölçüde abartılmıştır.
The earthquake created a tremendous sea wave.
- Deprem büyük bir deniz dalgası yarattı.
Tom is taking a tremendous chance.
- Tom çok büyük bir risk alıyor.
Tom's experience attracted considerable attention.
- Tom'un deneyimi büyük ilgi gördü.
The earthquake caused considerable damage.
- Deprem, büyük ölçüde hasara yol açtı.
These presents are really bulky.
- Bu hediyeler gerçekten büyük.
This box is too bulky to carry.
- Bu kutu taşımak için çok fazla büyüktür.
A massive earthquake of magnitude 8.8 hit the Japanese islands today.
- 8.8 büyüklüğündeki büyük deprem bugün Japon adalarını vurdu.
The bad harvest caused massive food shortages.
- Kötü hasat büyük gıda sıkıntısına neden oldu.
The castle was in dire need of major repairs.
- Kale, büyük onarımlara çok ihtiyaç duyuyordu.
To my great delight, he won the first prize.
- Benim için büyük sevinç, o birincilik ödülünü kazandı.
A prize was given in honor of the great scientist.
- Büyük bilimci onuruna bir ödül verildi.
He won a sizeable amount of money.
- O büyük miktarda para kazandı.
The concert was a rousing success.
- Konser büyük bir başarıydı.
Tatoeba is a mini-LibriVox, it just needs to be written before the large-scale reading aloud would start.
- Tatoeba bir mini-LibriVox'tur. O, yüksek sesle büyük ölçekli okuma başlamadan önce sadece yazılması gerekiyor.
Security is the greatest enemy.
- Güvenlik en büyük düşmandır.
The Lake Van is the greatest lake of Turkey.
- Van Gölü Türkiye'nin en büyük gölüdür.
Our friendship is greater than our quarrels.
- Dostluğumuz kavgalarımızdan büyük.
Nothing gave her greater pleasure than to watch her son growing up.
- Hiçbir şey ona oğlunun büyüdüğünü görmekten daha büyük bir zevk vermedi.
Eleanor though the daughter of a king and brought up in the greatest luxury determined to share misfortune with her husband.
- Bir kralın kızı olarak düşünülen ve büyük lüks içinde yetiştirilen Eleanor kocasıyla bu tersliği paylaşmaya karar verdi.
Security is the greatest enemy.
- Güvenlik en büyük düşmandır.
Tom's grandmother looks healthy.
- Tom'un büyükannesi sağlıklı görünüyor.
His grandfather is still very healthy for his age.
- Büyükbabası yaşına göre hâlâ oldukça sağlıklı.