1. "Bunlar ekseriya üvey ana elinden kaçmış sakin çocuklar."- S. F. Abasıyanık.
2. "Üvey anası ona bir kurtarıcı gibi geldi."- T. Buğra.
Oh, it makes such a difference. It looks so much nicer. When you hear a name pronounced can't you always see it in your mind, just as if it was printed out? I can, and A-n-n looks dreadful, but A-n-n-e looks so much more distinguished. --.
We inherited our Queen Anne chairs from my wife's family.
Mom made a cake for my birthday.
- Annem doğum günüm için bir pasta yaptı.
My mom doesn't speak English very well.
- Annem İngilizce'yi çok iyi konuşamaz.
She married without her parents' knowledge.
- O, anne ve babasının bilgisi olmadan evlendi.
She was well brought up by her parents.
- O, anne ve babası tarafından iyi yetiştirildi.
Mama had a crippled face.
- Anne felçli bir yüze sahipti.
I still call my mother Mama.
- Hâlâ anneme ana diyorum.
The baby needs its mother.
- Bebeğin annesine ihtiyacı vardır.
Mother always gets up early in the morning.
- Anne her zaman sabahları erken kalkar.
I never argued with my stepmother, nor she gave me the reasons.
- Üvey annemle hiç tartışmadım veya o bana gerekçeler vermedi.
A few years ago, on Mother's Day, I gave my stepmother a locket as a present.
- Birkaç yıl önce, anneler gününde, bir madalyonu üvey anneme hediye olarak verdim.
Your mamma's so fat, she'd break London Bridge.
- Senin annen o kadar şişmanki, Londra Köprüsü'nü çökertiyordu.
Mama had a crippled face.
- Anne felçli bir yüze sahipti.
How many eggs did mammy buy?
- Annen kaç tane yumurta aldı?
Maternal love is greater than anything else.
- Anne sevgisi her şeyden daha büyüktür.
My mother's father is my maternal grandfather.
- Annemin babası, anne tarafından dedemdir.
Mary is on maternity leave.
- Mary annelik iznindedir.
Maternal love is greater than anything else.
- Anne sevgisi her şeyden daha büyüktür.
Mammy, you are an exploiter!
- Anne, sen bir sömürücüsün!
How many eggs did mammy buy?
- Annen kaç tane yumurta aldı?
Mummy, could you give me money to buy sweets?
- Anne, bana şekerleme satın almam için para verebilir misin.
On TV we saw Mummy's office in flames.
- Televizyonda annemizin bürosunu alevler içinde gördük.