- Definition of alive(p) in English Turkish dictionary
- alive
- canlı Onun dün yakaladığı balık hâlâ canlı. -The fish he caught yesterday is still alive. 
 Fare canlı mı yoksa ölü mü? -Is the rat alive or dead? 
 
- alive
- diri Yılan diri mi yoksa ölü mü? -Is the snake alive or dead? 
 Onlar onun ölü mü yoksa diri mi olup olmadığını söyleyemedi. -They could not tell whether he was dead or alive. 
 
- alive
-  {s} sağ Yılan sağ mı yoksa ölü mü? -Is the snake alive or dead? 
 Babamın hâlâ sağ olduğunu düşünmeden edemiyorum. -I can't help thinking my father is still alive. 
 
- alive
-  {s} hayat dolu Yer yaratıcı genç insanlarla hayat doluydu. -The place was alive with creative young people. 
 
- alive
- canlı canlı Ben felçli bir adamın kurtçuklar tarafından canlı canlı yenildiğini duydum. -I heard that a paralyzed man was eaten alive by maggots. 
 Bu sivrisinekler beni canlı canlı yiyorlar! -These mosquitos are eating me alive! 
 
- alive
- hayatta olmak Hayatta olmak iyidir. -It's good to be alive. 
 Uyanık olmak hayatta olmaktır. -To be awake is to be alive. 
 
- alive
- dirimli 
- alive
- akımlı 
- alive
- yaşam dolu 
- alive and kicking
-  (deyim) fıkır fıkır
- alive to
-  (Dilbilim) farkında olmak
- alive to something
- farkında olmak 
- alive
- hareketli 
- alive
- yaşayan Yaşayan en uzun adam Carl'dır. -Carl is the tallest man alive. 
 Filler bugün yaşayan en büyük kara hayvanlarıdır. -Elephants are the largest land animals alive today. 
 
- alive and kicking
- sağ selamet 
- alive and kicking
- canında can var 
- alive and kicking
- başı selamettir 
- alive and kicking
- hayat aşkı 
- alive and kicking
- hâlâ ölmeyiptir 
- alive to
- uyanık 
- alive to
- haberdar 
- alive to
- farkında Ben tamamen tehlikenin farkındaydım. -I was fully alive to the danger. 
 Biz ne olduğunun farkındaydık. -We were alive to what was going on. 
 
- alive to
- duyarlı 
- alive to
- e hassas 
- alive with
- (canlı şeylerle) dolu 
- alive with
- kaynayan 
- alive with
- kaplı 
- alive and well
- hayatta ve iyi 
- alive
-  {s} farkında Ben tamamen tehlikenin farkındaydım. -I was fully alive to the danger. 
 Biz ne olduğunun farkındaydık. -We were alive to what was going on. 
 
- alive
- şevkli 
- alive
- alive with bees arı dolu 
- alive
-  {s} hayatta Sen olmasaydın, o hâlâ hayatta olacaktı. -If it hadn't been for you, he would still be alive. 
 Eğer o uçağa binmiş olsaydım,şimdi hayatta olmazdım. -If I'd taken that plane, I wouldn't be alive now. 
 
- alive
-  {s} elektrik yüklü
- alive
- sevinçli 
- alive
- Man alive I argo Hey mübarek I 
- alive
- haberdar 
- alive and kicking
-  {k}   (deyim) iyi ve hayat dolu
- alive and kicking
- eli ayağı tutan 
- alive and kicking
- hayat dolu 
- alive and kicking
- hareketli 
- alive to
- -e hassas 
- alive with
-  (Fiili Deyim ) ile dolu , kaynıyor
- alive with
- dolu Gölet çeşitli küçük balıklarla doluydu. -The pond was alive with various tiny fishes. 
 Yer yaratıcı genç insanlarla hayat doluydu. -The place was alive with creative young people. 
 
- be alive to
- farkında olmak 
- while alive
- diri diri 
- while he was alive
- sağlığında 
- Man alive!
- Be adam! 
- dead and alive
- ölü gibi 
- keep alive arc
- canlı tutma arkı 
- keep alive circuit
- canlı tutma devresi 
- skin alive
- çiğ çiğ yemek 
- It´s a wonder she´s still alive
- Onun hayatta kalması bir mucize 
- So long as someone or something ailing is alive, there is hope  for recovery
- çıkmadık candan ümit kesilmez 
- barely alive
- zar zor hayatta 
- be alive and kicking
- hayat dolu olmak 
- be alive to
- hayatta olmak 
- be cooked alive
- (konuşma dili) canına okunmak, çiğ çiğ yenmek 
- be cooked alive
-  (deyim) (Mecaz) Canlı canlı pişmek
- buried alive
- diri diri toprağa gömülen 
- come alive
- Canlamak, hayat bulmak, neşelenmek 
- come alive
- canlanacak 
- dead or alive
- ölü ya da diri 
- get out alive
- canlı çıkmak 
- keep alive
- (keep something/someone alive) Canlı tutmak, hayatta tutmak 
- leave alive
- Canlı bırakmak, öldürmemek 
- no man alive
- hiç kimse hayatta 
- remain alive
- hayatta kalmak 
- skin sb alive
- birini çığ çığ yemek 
- staying alive
- hayatta kalma 
- survive, keep alive
-  Canlı tutmak hayatta 
- Man alive
- Yahu!/Be adam! 
- be alive to
- -in farkında olmak 
- be alive to
-  (Fiili Deyim ) -i sezmek , -in farkında olmak
- be alive with
- kaynamak, çok miktarda bulunmak 
- dead alive
-  {s} sıkıcı
- dead alive
-  {s} ruhsuz
- fear of being buried alive
-  (Pisikoloji, Ruhbilim) canlı canlı gömülme fobisi
- fear of being buried alive
-  (Tıp) diri diri gömülme korkusu
- keep alive
- canlı tutmak 
- keep alive
- yaşatmak 
- keep alive
- hayatta kalmak 
- look alive
- sallanma 
- look alive
- çabuk ol 
- look alive
- acele etmek 
- look alive
- canlan 
- man alive
- yahu 
- those saved alive
-  (Politika, Siyaset) sağ olarak kurtulanlar