At any rate, Ozawa hurriedly took off his raincoat and quickly put it on the naked girl's shoulders.
- Her neyse, Ozawa aceleyle yağmurluğunu çıkardı ve hızlı bir şekilde çıplak kızın omuzlarına koydu.
Fadil hastily married.
- Fadıl aceleyle evlendi.
Tom hastily packed his bags.
- Tom aceleyle bavulunu topladı.
Make haste in case you are late.
- Geç kalma ihtimaline karşın acele et.
More haste, less speed.
- Acele işe şeytan karışır.
He went to the airport in a hurry.
- Aceleyle havaalanına gitti.
She left here in a hurry.
- Buradan aceleyle ayrıldı.
He is used to eating in a rush.
- O, aceleyle yemeğe alışkındır.
Are you rushing to finish the project?
- Projeyi bitirmek için acele ediyor musunuz?
Hurry! Tom says it's urgent.
- Acele et! Tom onun acil olduğunu söylüyor.
An urgent telegram brought her hurrying back to Tokyo.
- Acil bir telgraf onu Tokyo'ya aceleyle geri getirdi.
I was too hasty in concluding that he was lying.
- Onun yalan söylediği sonucuna varmada çok aceleci davrandım.
We ate a hasty meal and left immediately.
- Acele bir yemek yedik ve hemen ayrıldık.
He hurried so as to be in time for the train.
- Trene zamanında yetişmek için acele etti.
They hurried to their father's rescue.
- Babalarını kurtarmak için acele ettiler.
Tom watched them hurry through the doors, a disagreeable expression on his face.
- Tom, yüzünde tatsız bir ifade, onların kapılardan acele ile girişini izledi.
You must hurry up, or you will miss the express.
- Acele etmelisin yoksa ekspresi kaçıracaksın.
I have come to realize that China is developing quickly but the Chinese people live a relatively leisurely life.
- Çin'in hızla geliştiğini anlamak için geldim ancak Çin halkı nispeten acelesiz bir hayat yaşıyor.
At any rate, Ozawa hurriedly took off his raincoat and quickly put it on the naked girl's shoulders.
- Her neyse, Ozawa aceleyle yağmurluğunu çıkardı ve hızlı bir şekilde çıplak kızın omuzlarına koydu.
Come on, we need to hustle.
- Haydi, acele etmeliyiz.
We ate a hasty meal and left immediately.
- Acele bir yemek yedik ve hemen ayrıldık.
She was in a hurry to go home.
- Eve gitmek için acelesi vardı.
She cleaned her room in a hurry.
- O aceleyle odasını temizledi.
Fadil hastily married.
- Fadıl aceleyle evlendi.
Tom hastily packed his suitcase.
- Tom aceleyle valizini hazırladı.
As it was written in haste, the book has many faults.
- Acele ile yazıldığı için kitabın birçok hatası var.
I wrote the composition in haste, so it must be full of mistakes.
- Kompozisyonu aceleyle yazdım, bu yüzden hatalarla dolu olmalı.
The composition has been written hurriedly, so it's probably full of errors.
- Kompozisyon aceleyle yazılmış, bu nedenle o muhtemelen hatalarla doludur.
At any rate, Ozawa hurriedly took off his raincoat and quickly put it on the naked girl's shoulders.
- Her neyse, Ozawa aceleyle yağmurluğunu çıkardı ve hızlı bir şekilde çıplak kızın omuzlarına koydu.
You needn't have hurried. You've arrived too early.
- Acele etmene gerek yoktu. Çok erken geldin.
You needn't have hurried; you've arrived too early.
- Acele etmene gerek yoktu; çok erken vardın.