I can't stand arugula or any bitter greens.
 - Roka ve diğer acı şeylere katlanamam.
The discussions were long and sometimes bitter.
 - Tartışmalar uzun ve bazen acıydı.
Tom put too much hot sauce on his pizza.
 - Tom pizzasına çok fazla acı sos koydu.
I want to eat something that's not hot and spicy.
 - Acı ve baharatlı olmayan bir şey yemek istiyorum.
I can't stand this pain.
 - Bu acıya dayanamıyorum.
I cannot bear this pain.
 - Bu acıya dayanamıyorum.
He used to suffer from stomach aches.
 - O, mide ağrılarından dolayı acı çekerdi.
Ow! Yukiko! That hurts! Quit hitting me with your fists!
 - Ooo! Yukiko! O acıtıyor! Bana yumruklarınla vurmaktan vazgeç!
One of my teeth hurts.
 - Benim dişlerimden biri acıyor.
A bee sting can be very painful.
 - Arı sokması çok acı verici olabilir.
A bee sting is a painful thing.
 - Arı sokması, acı bir şeydir.
That is a distressing story.
 - Bu acıklı bir hikaye.
Listening to sad music makes me happy.
 - Acılı şarkıları dinlemek beni mutlu eder.
The movie was so sad that everybody cried.
 - Film öyle acıklı idi ki herkes ağladı.
No words can express her deep sorrow.
 - Kelimeler acısını ifade etmede yetersiz kalır.
All sorrows should be tolerable, even if they are great.
 - Büyük olsalar bile, bütün acılar dayanılabilir olmalı.
He used to suffer from severe nasal congestion.
 - O şiddetli burun tıkanıklığından dolayı acı çekti.
Tom was in severe pain.
 - Tom şiddetli acı içindeydi.
Teenagers must adapt to today's harsh realities.
 - Gençler bugünün acımasız gerçeklerine uymalılar.
I think Tom is harsh.
 - Tom'un acımasız olduğunu düşünüyorum.
Grief is one of the worst sufferings.
 - Keder en kötü acılardan biridir.
Everybody deals with grief differently.
 - Herkes acıyla farklı şekilde baş eder.
He is suffering from a headache.
 - O, baş ağrısından acı çekiyor.
To some life is pleasure, to others suffering.
 - Bazılarına göre hayat zevktir, diğerlerine göre acı çekmektir.
Don't worry, cutting your hair doesn't hurt.
 - Merak etmeyin, saçınızı kesmek acı vermez.
I'm sorry for all the pain I caused you.
 - Sana verdiğim tüm acı için üzgünüm.
Tom said he felt sorry for Mary.
 - Tom Mary'ye acıdığını söyledi.
He felt a sharp pain.
 - O, keskin bir acı hissetti.
She felt a sharp pain in the chest.
 - Göğsünde keskin bir acı hissetti.
Tom had to bite the bullet.
 - Tom acıya göğüs germek zorunda kaldı.
When I bite down, this tooth hurts.
 - Ben ısırdığımda, bu diş acıyor.
You just have to have mercy on my poor wife.
 - Sadece zavallı karıma acımalısın.
There is no mercy here, Pinocchio. I have spared you. Harlequin must burn in your place. I am hungry and my dinner must be cooked.
 - Burada merhamet yok, Pinokyo. Senin canını bağışlıyorum. Harlequin senin yerine yanmalı. Ben acıktım ve akşam yemeğim pişirilmeli.
A sadist likes inflicting pain; a masochist, receiving it.
 - Bir sadist acı vermekten; bir mazoşist onu almaktan hoşlanır.
It's a perfect example of cruel fate.
 - Bu acımasız kaderin güzel bir örneği.
He was very hurt by her cruel words.
 - Onun acımasız sözleriyle çok yaralandı.
My shoes hurt. I'm in agony.
 - Ayakkabım zarar gördü. Acı içindeyim.
She screamed in agony.
 - O, acı içinde çığlık attı.
Never rub your eyes after cutting a hot pepper.
 - Bir acı biber kestikten sonra asla gözlerini ovma.
Don't worry, cutting your hair doesn't hurt.
 - Merak etmeyin, saçınızı kesmek acı vermez.
He hid his anguish with a smile.
 - O bir tebessümle acısını sakladı.
Sami's family waited in anguish.
 - Sami'nin ailesi acı içinde bekliyordu.
I really feel for you.
 - Gerçekten sana acıyorum.
The army were scathingly beaten.
 - Ordu acımasızca yenildi.
Tom felt the pangs of hunger.
 - Tom açlığın acısını hissetti.
Her misery was only for show.
 - Onun acısı yalnızca gösteriş içindi.
Tom shot the injured horse to put it out of its misery.
 - Tom acısına son vermek için yaralı atı vurdu.
It was a tragic accident.
 - Bu acıklı bir kazaydı.
She was painfully thin.
 - O, acı verecek şekilde zayıftı.
She was painfully skinny.
 - O, acı verecek şekilde zayıftı.