a kind of hinge used in hanging doors, etc

listen to the pronunciation of a kind of hinge used in hanging doors, etc
English - Turkish

Definition of a kind of hinge used in hanging doors, etc in English Turkish dictionary

but
(İnşaat) fakat

Onun favori beyzbol takımı Devler'dir, fakat o Aslanlar'ı da seviyor. - His favorite baseball team is the Giants, but he also likes the Lions.

Dinledim fakat hiçbir şey duymadım. - I listened, but I didn't hear anything.

but
ancak

Tüm modeller yanlış, ancak bazıları yararlı. - All models are wrong, but some are useful.

O her gün, dışarıda yemek yerdi, ancak şimdi buna gücü yetmiyor. - He used to eat out every day, but now he can't afford it.

but
conj. fakat
but
hariç

Tom hariç herkes vardı. - Everybody but Tom was present.

Biz Pazar hariç her gün çalışırız. - We work every day but Sunday.

a kind of
tarafından
but
halbuki
a kind of
bir çeşit

Şitaki bir çeşit mantardır. - A shiitake is a kind of mushroom.

but
ama

Bu iyi bir kitaptır ama şu daha iyidir. - This is a good book, but that one is better.

Bu iyi bir kitaptır ama şu daha iyidir. - This is a good book, but that is better.

but
-den başka
but
ki
but
hiç olmazsa

Tom başarmak için bir şansı olduğunu düşünmüyordu fakat o hiç olmazsa bir fırsat vermek istedi. - Tom didn't think he had a chance to succeed, but he at least wanted to give it a shot.

but
{i} itiraz

Jack, Mary'nin Tom'u kendi elleriyle öldürmesini istedi ama Mary henüz hazır olmadığını söyleyerek itiraz etti. - Jack wanted Mary to kill Tom with her own hands, but Mary objected saying she was not ready yet.

Ben çalışmak için dışarı gitmene itiraz etmiyorum fakat çocuklara kim bakacak. - I don't object to your going out to work, but who will look after the children?

but
gene de
but
yani

Yani onlardan biri gitmek zorunda. Ama hangi biri? - That means one of them will have to go. But which one?

Tom ve Mary'nin yaklaşık 20 tane çocukları var, yani onlar kesin sayısı konusunda tam olarak emin değiller. - Tom and Mary have about 20 children, but they're not quite sure of the exact number.

but
(zarf) sadece, yalnızca, hiç olmazsa, yani
but
olmasaydı

Fırtına olmasaydı daha erken varırdım. - But for the storm, I would have arrived earlier.

Tavsiyem olmasaydı, başarısız olurdun. - But for my advice, you would have failed.

but
rağmen

Herkes ona karşı çıktı fakat buna rağmen Sally ve Bob evlendiler. - Everyone opposed it, but Sally and Bob got married all the same.

Onun hikayesi düzmece görünebilir fakat her şeye rağmen gerçektir. - His story may sound false, but it is true for all that.

but
başka

Bu şakadan başka bir şey değildi. - It was nothing but a joke.

Kız ağlamaktan başka bir şey yapmıyor. - The girl did nothing but cry.

but
No if s or buts! itiraz yok! all but gayri az kalsın
but
yalnız

Marko yalnızca İngilizce değil Almanca da okudu. - Mariko studied not only English but also German.

Tom Mary'yi yalnız bırakma fikrinden nefret etti fakat işe gitmek zorundaydı. - Tom hated the idea of leaving Mary alone, but he had to go to work.

English - English
but
butt
a kind of hinge used in hanging doors, etc
Favorites