The whole thing is contradictory.
- Her şey çelişkilidir.
This seems contradictory.
- Bu çelişkili görünüyor.
We have conflicting opinions on the matter.
- Konuyla ilgili çelişkili görüşlerimiz var.
Native speakers can give you conflicting information about what is or is not correct in their language.
- Yerli konuşmacılar dillerinde doğru olan veya olmayan şey hakkında çelişkili bilgiler verebilirler.
Love is a great contradiction. You cannot live without it but at the same time you will be hurt by it.
- Aşk büyük bir çelişkidir. Onsuz yaşayamazsın ancak aynı zamanda onun tarafından zarar verileceksin.
I don't see it as a contradiction.
- Ben onu bir çelişki olarak görmüyorum.
Native speakers can give you conflicting information about what is or is not correct in their language.
- Yerli konuşmacılar dillerinde doğru olan veya olmayan şey hakkında çelişkili bilgiler verebilirler.
Tom is feeling conflicted.
- Tom çelişkiye düşmüş hissediyor.