- Definition of çatışma in Turkish English dictionary
- conflict It is impossible to resolve the conflict. -Bu çatışmayı çözmek imkansız. 
 The conflicts among leaders resulted in unhealthy sectionalism. -Liderler arasındaki çatışmalar sağlıksız bölgecilikle sonuçlandı. 
 
- clash Violent clashes broke out between the protesters and the police. -Göstericilerle polis arasında şiddetli çatışmalar patlak verdi. 
 This problem is the clash of the idol's and obsessive fan's egos. -Bu sorun, idollerin ve takıntılı hayran egolarının çatışmasıdır. 
 
- (Askeriye) skirmish 
- battle Tom escaped the gun battle alive and well. -Tom silahlı çatışmadan sağ salim kaçtı. 
 One can win several battles but lose the war. -Biri birçok çatışmayı kazanabilir ama savaşı kaybedebilir. 
 
- skirmish He was involved in a skirmish with a violent gang. -O şiddetli bir çete ile bir çatışmada yer aldı. 
 
- brush 
- skirmish, clash; conflict; collision 
- collision 
- run in 
- scrimmage 
- psych., fiction conflict 
- coincidence 
- rencontre 
- disagreement 
- clash, encounter, fight (either verbal or armed) 
- strife 
-  (Argo) beef
- aggression 
- clash of 
- conflıct The conflicts among leaders resulted in unhealthy sectionalism. -Liderler arasındaki çatışmalar sağlıksız bölgecilikle sonuçlandı. 
 It is impossible to resolve the conflict. -Bu çatışmayı çözmek imkansız. 
 
- conflictual 
-  (Askeri) engagement
-  {i} interference
- war Losing a battle doesn't mean losing the war! -Bir çatışmayı kaybetmek savaşı kaybetmek anlamına gelmez. 
 The relationship between Islam and the West includes centuries of co-existence and cooperation, but also conflict and religious wars. -İslam ve batı arasındaki ilişki yüzyıllar süren birliktelik ve ortak çalışma fakat aynı zamanda çatışma ve din savaşları içermektedir. 
 
- velitation 
- aggro 
- çatışma kaybı
-  (Askeri) missing in action
- çatışma kuralları
-  (Askeri) rules of engagement
- çatışma noktasına gelmek
- be on collision course 
- çatışma sonrası harekatlar
-  (Askeri) posthostilities operations
- çatışma tatbikatı kuralları
-  (Askeri) rules of engagement exercise
- çatışma çıkmak
- 1. for an armed fight or skirmish to take place. 2. for a verbal skirmish to take place 
- çatışmak
- skirmish 
- çatışmak
- quarrel 
- çatışmak
- engage 
- çatışmak
- concur 
- çatışmak
- fall out 
- çatışmak
- conflict 
- çatışmak
- contravene 
- çatışmalar
- conflicts The UN has played a major role in defusing international crises and preventing conflicts. -BM, uluslararası krizleri ortadan kaldırmada ve çatışmaları önlemede önemli bir rol oynadı. 
 The conflicts among leaders resulted in unhealthy sectionalism. -Liderler arasındaki çatışmalar sağlıksız bölgecilikle sonuçlandı. 
 
- Silahlı Çatışma Hukuku
-  (Hukuk) Law of Armed Conflict
- alçak irtifa füze çatışma bölgesi
-  (Askeri) low-altitude missile engagement zone
- daimi çatışma kuralları
-  (Askeri) standing rules of engagement
- dikey çatışma
- vertical conflict 
- dip çatışma
-  (Pisikoloji, Ruhbilim) root conflict
- düşük yoğunluklu çatışma
-  (Hukuk) low intensity conflict
- hassas çatışma işbirliği süreci
-  (Askeri) precision engagement collaboration process
- iç çatışma
- inner conflict 
- iç çatışma
- infighting 
- kendisiyle çatışma
- self-contradiction 
- kısa menzilli hava savunması çatışma bölgesi
-  (Askeri) short-range air defense - kısa menzilli hava savunması SHORADEZ short-range air defense engagement zone
- müşterek çatışma bölgesi
-  (Askeri) joint engagement zone
- nevrotik çatışma
-  (Pisikoloji, Ruhbilim) neurotic conflict
- orta yoğunlukta çatışma
-  (Hukuk) mid-intensity conflict
- silahlı çatışma
-  (Hukuk) armed conflict
- silahlı çatışma bölgesi
-  (Askeri) weapon engagement zone
- silahlı çatışma durumu
-  (Askeri) weapon engagement status
- test ve değerlendirme planı; muharebe sahası çatışma planı
-  (Askeri) test and evaluation plan; theater engagement plan
- yüksek irtifa füzesi çatışma bölgesi
-  (Askeri) high-altitude missile engagement zone
- yüksek yoğunlukta çatışma
-  (Hukuk) high-intensity conflict
- çatış
- skirmish He was involved in a skirmish with a violent gang. -O şiddetli bir çete ile bir çatışmada yer aldı. 
 
- çatış
- conflict It is impossible to resolve the conflict. -Bu çatışmayı çözmek imkansız. 
 This United Nations resolution calls for the withdrawal of Israel armed forces from territories occupied in the recent conflict. -Bu Birleşmiş Milletler kararı İsrail'in silahlı güçlerinin son çatışmalarda işgal edilen bölgelerden çekilmesini istemektedir. 
 
- çatışmak
- (for one thing) to fall at the same time as, conflict with (another) 
- çatışmak
- scrap 
- çatışmak
- to quarrel, clash, cross swords, lock horns 
- çatışmak
- jar 
- çatışmak
- collide 
- çatışmak
- (for the ends of objects) to touch each other 
- çatışmak
- clash 
- çatışmak
- to join battle; to fight, clash; to skirmish 
- çatışmak
- to clash, to collide, to conflict; to quarrel, to skirmish; to clash, to coincide 
- çatışmak
- be in conflict 
- çatışmak
- (for glances) to meet 
- çatışmak
- (for one thing) to contradict, be the contradictory of, be in conflict with, conflict with, run counter to (another) 
- çatışmak
- coincide 
- çatışmak
- vie 
- ırkçılık nedeniyle çatışma
- race riot 
- şiddetli çatışma
- close fight