Evren yıldızlarla doluysa, neden onların hepsinden gelen ışık tüm gökyüzünü sürekli parlatmıyor?
- If the universe is full of stars, why doesn't the light from all of them add up to make the whole sky bright all the time?
Bugün hava harika fakat bu günlerde hep yağmur yağdı.
- The weather today is great, but lately it's been raining all the time.
Biz onu başından beri biliyorduk.
- We knew it all along.
Onu başından beri biliyor olmalılar.
- They must have known it all along.
İnsanoğlu genellikle iyi olmak ister fakat her zaman çok iyi ve sakin değil.
- On the whole human beings want to be good, but not too good and not quite all the time.
O her zaman orada kaldı.
- He stayed there all the time.
O her zaman sendin, değil mi?
- It was you all along, wasn't it?
Bu ta başından benim planımdı.
- This was my plan all along.
Ta başından beri bu Tom'un planı değil miydi?
- Was this Tom's plan all along?
Bütün duvar boyunca karalamalar vardı.
- There were scribbles all along the wall.
Tüm Seine nehri boyunca lambalar vardır.
- All along the Seine, there are lamps.
Sami baştan beri katildi.
- Sami was the killer all along.
Sana bunu en başından beri söylüyorum.
- I've been telling you that all along.
En başından beri planın buydu, değil mi?
- That was your plan all along, wasn't it?
That's what I said all along.
- Das habe ich die ganze Zeit gesagt.
I knew that all along.
- Ich habe das die ganze Zeit über gewusst.