Onun hep böyle parlayan genç bir cildi var.
- She always has such glowing youthful skin.
Yaşlı olmasına rağmen genç bir ruhu var.
- Though he is old, he has a youthful spirit.
Buralarda bir gençlik yurdu var mı?
- Is there a youth hostel around here?
O, gençlik günlerine geri gitmek istiyor.
- She would love to go back to the days of her youth.
Onlar, Tom'un gençliğinde hangi zorlukları yaşadığını bilmiyorlar.
- They don't know what difficulties Tom went through in his youth.
Malezya'daki gençlik Kore ve Japonya'daki ünlülerden gerçekten hoşlanıyor.
- The youth in Malaysia really like Korean and Japanese celebrities.
Yeni davranış kurallarını ihlâl etmekten yakalanan gençler seyahat özgürlüğü haklarını kaybedecekler, ve bu hakkı geri almak için parasız toplum işini tamamlamak zorunda kalacaklar.
- Youths who are caught violating the new rules on behaviour will lose their right to free travel, and will have to complete unpaid community work to earn it back.
Gençler bahçede yerler.
- The youth eat in the garden.
he hath left his plumes all hoary gray, / And deckt himselfe with feathers youthly gay .