It's important to take good care of your teeth so you'll be able to eat properly when you get older.
- Dişlerinize iyi bakmak önemlidir böylece yaşlandığınızda normal şekilde yiyebileceksiniz.
As you get older you start to feel that health is everything.
- Yaşlandıkça sağlığın her şey olduğunu anlamaya başlarsın.
I'll look after my parents when they get old.
- Onlar yaşlandıklarında ebeveynlerime bakacağım.
As you get older you start to feel that health is everything.
- Yaşlandıkça sağlığın her şey olduğunu anlamaya başlarsın.
You haven't aged a day.
- Sen bir günde yaşlanmadın.
Tom hasn't aged one bit.
- Tom biraz yaşlanmadı.
I want to grow old with you.
- Seninle yaşlanmak istiyorum.
We become forgetful as we grow older.
- Yaşlandıkça unutkan olduk.
The pharmaceutical company is looking for the Elixir of Life to stop the ageing process.
- İlaç firması yaşlanma sürecini durdurmak için hayat iksirini arıyor.
You can't run away from age.
- Yaşlanmaktan kaçamazsın.
She was aging quickly.
- O, hızla yaşlanıyordu.
That aging film star has had three facelifts.
- O yaşlanan film yıldızı üç kez yüz gerdirme ameliyatı oldu.
His niece is attractive and mature for her age.
- Onun kız yeğeni çekici ve yaşına göre olgundur.
Because of his age, my grandfather doesn't hear well.
- Dedem yaşından dolayı pek iyi duyamıyor.
I used to wet the bed when I was small, but I grew out of it by the time I was seven.
- Küçükken yatağımı ıslatırdım fakat yedi yaşına gelmeden önce vazgeçtim.
The paint on the seat on which you are sitting is still wet.
- Oturduğun yerdeki boya hâlâ yaştır.
My father will soon be forty years old.
- Babam yakında kırk yaşında olacak.
Sam is two years younger than Tom.
- Sam Tom'dan iki yaş küçük.
Such fishes as carp and trout live in fresh water.
- Sazan ve alabalık gibi balıklar tatlı suda yaşar.
That fish lives in fresh water.
- O balık tatlı suda yaşar.
Older people are often afraid of trying new things.
- Yaşlı insanlar sık sık yeni şeyleri denemekten korkarlar.
The older you get, the more difficult it becomes to learn a new language.
- Ne kadar yaşlanırsan, yeni bir dili öğrenmek o kadar zor olur.
Sam is two years younger than Tom.
- Sam Tom'dan iki yaş küçük.
He is five years younger than me.
- O, benden beş yaş küçük.
She called out to him, with tears running down her cheeks.
- Yanaklarından süzülen yaşlarla ona seslendi.
This song is so moving that it brings tears to my eyes.
- Bu şarkı o kadar acıklı ki gözlerimi yaşarttı.
The best time of life is when we are young.
- Yaşamın en iyi zamanı genç olduğumuz zamandır.
The best time of life is when you are young.
- Yaşamın en iyi zamanı genç olduğun zamandır.